İnsan yalnızca sevdiği zaman kötülük etmez
                                               Alman Atasözü



     Kolay kolay ağlamam ben hatta hiç ağlamam ancak bugün anlayamadığım bir şekilde ağlamak geliyor içimden. Annem için ağlıyorum desem öleli beş yıl oldu. O zaman bile ağlamadım ki şimdi neden ağlayayım. Babam yeniden evleniyor diye desem “ bana ne?” evlenirse evlensin. Aynı evde hatta aynı şehirde bile yaşamıyoruz onlar İzmir’ de ben İstanbul’dayım. İşten istifa ettiğim için mi diye düşündüm ama zaten hiç sevmemiştim ki bu işi. Gözümden yaşlar akarken dudaklarıma bir tebessüm oturdu. Sanem karısının gözleri geldi aklıma ve o gözlerdeki korku. Büyüklüğümü görüp bana duyduğu saygı. “ Sen haklısın Yıldız, her zaman sen haklıydın ben yanlış yaptım seni tanıyamamışım” derken duyduğu pişmanlık. O anı yaşamak nasıl da güzeldi. “Ben gidiyorum alın işinizi sokun bir yerinize” deyip kapıyı çarpıp çıktığımda Recep beyin yüzündeki ifadede kelimelerle anlatılamayacak kadar mutluluk vericiydi. O zaman mutluluktan ağlıyor olmalıyım. Hani filmlerde falan öyle derler ya böyle bir şey demek ki. Neyse az kaldı, uçak birazdan Adnan Menderes Havaalanına inecek eminim babam bir saat önceden gelmiş bekliyordur beni. Beni bekletmemesi gerektiğini bilir yaşlı kazanova. Geçen ay İstanbul’ a gelip, Serpil denen şu kadınla evlenmek istediğini bana anlatırken nasılda terliyordu sıkıntıdan. Halbuki ne var? Söyle gitsin işte. İnsanları bazen hiç anlamıyorum. Sıkıntı yapılacak şeyleri umursamıyorlar yapılmayacakları dert ediniyorlar.
     “Can kızım, canan kızım” diye başlamıştı söze. Eğer babam böyle başlıyorsa sonunda muhakkak ağlayacak demektir. Bende kendimi ağlak bir yüz ifadesi takınmak için hazırladım. Sahte tabi gerçekten ağlayamam ki ben.
     “Can kızım, canan kızım sana söylemek istediğim önemli bir konu var ama önce şunu bilmeni istiyorum sen benim her şeyimsin. Hayatımdaki en önemli şey, her zaman sendin hep sen olacaksın. Şimdi anlatacağım şey bu gerçeği hiç değiştirmeyecek tamam mı benim bal gözlüm. Ben bir hanımla tanıştım” sözünün burasında durmuş iyice terleyen alnını ve burnunu elindeki kağıt mendille silmiş kafasına gözüne beyaz kağıt parçaları yapışmıştı. Bu haliyle çok komik görünüyordu doğrusu komik ve aciz. İçimden gelen iğrenme duygusunu bastırarak dinlemeye odaklandım. O,  kekeleyerek devam etti;
      “Bu hanım, yani Serpil hanım, adı yani hanımın adı Serpil…” İyice saçmalamaya başlamıştı
      “Bu hanım benden birkaç yaş küçük, hiç evlenmemiş o da benim gibi yalnız, sakın yanlış anlama yalnız derken benim kızım var, sen varsın tabi ama sende benim yanımda değilsin İzmir’ de tek başıma, bana da zor oluyor neyse biz işte, biz iki yalnız kalp buluştuk ve evlenmeye karar verdik. Oh nihayet söyledim” dedi sonra başını dervişler gibi yana büküp titrek ve hüzünlü bir sesle devam etti;  “Annenden sonra benim için yaşamak çok zor oldu. Onu ne kadar çok sevdiğimi Allah bilir, yokluğuna alışmam senelerimi aldı sende yanımdan gidince iyice yalnız kaldım. Ne yapayım yavrum gençleşmiyoruz ki günden güne yaşlanıyorum bak. Bana da bir can yoldaşı lazım. Allah Serpil’ i çıkardı karşıma ama asla annenin yerini tutamaz, onun bende bıraktığı boşluğu dolduramaz, senin sevginin yerini asla alamaz” deyip tıpkı tahmin ettiğim gibi ağlamaya başladı. Yüzüme takındığım ağlak ifadeyi hiç bozmadan boynuna sarıldım.
     “Seni çok iyi anlıyorum baba. Annemi bende çok özlüyorum ama ne yapalım mukadderat böyleymiş, ömrü bu kadarmış. Sen üzülme, ben memnun oldum evleneceğine böylece benimde gözüm arkada kalmaz. Sen İzmir’ de yalnızsın diye çok kaygılanıyorum ben. Böylesi daha iyi “ dedim. Yalandan kim ölmüş aklıma bile gelmiyor aslında ama yaşlı adam üstelikte babam sonuçta. Bu dünyaya gelişimizde emeği var değil mi hem manen olmasada madden destek olmak için elinden geleni yaptı bugüne kadar, İstanbul’ da şimdi oturduğum evi bile satın aldı artık o iğrenç ev sahipleri ile uğraşmak zorunda kalmıyorum sayesinde. Yüzüne bana köpeğim Hira’ yı getirdiği günkü gibi bir mutluluk dalgası yayıldı, oda sarıldı bana. Evet, yanlış duymadınız bir köpeğim vardı bir zamanlar. Hira adını annem koymuştu hiç sevmemiştim ne adını ne de köpeği. Hayvanları sevmem ben zaten gereksiz yaratıklar. Sekiz yaşında falandım herhalde bir gün nereden aklına geldiyse almış gelmiş köpeği babam, altı ay kadar durdu bizde sonra köpekle oynayacağıma onu cerrah olma hayallerime alet ettiğimi anlayınca elimden aldılar ve karşı sokaktaki bahçeli evin sahibi Kunter amcaya verdiler. Gittiğine hiç üzülmedim cerrahi müdahalelerime annemin Hira’ nın yerine aldığı tüylü oyuncak köpekle devam ettim.
     “Çok zeki, şimdiden doktor olacağım diye tutturuyor ama hayvanın canının yandığını anlayınca çok üzüldü, bizde üzülmesin diye Kunter beye verdik. Hem hayvan büyüdü, bizimki gibi bir apartman dairesine sıkışıp kalmasın istedik. Yıldız istediği zaman gidip oynuyor Hirayla, böylesi daha iyi oldu” diye anlatıyordu annem komşulara ama ben Hira’ nın canı yandı diye üzüldüğümü hiç hatırlamıyordum.  Birkaç ay sonra babam bir akşamüstü sohbet etmek bahanesiyle aslında benim Hirayla oynamamı sağlamak için beni Kunter amcanın bahçesine götürdü. Hira beni görünce canını nasıl yaktığımı hatırlamış olmalı ki,  kaçtı.   Bende onu Kunter amcanın arka bahçesinde kovalamaya başladım.  Bahçedeki kesilmiş odun yğınının arasında sıkıştırdım onu elime bir taş almıştım hızlıca patisine doğru savurdum ama Hira artık eski bebek Hira değildi ve aniden tepki gösterip üstüme atladı,  dişlerini taşı attığım koluma geçirdi.  Çığlığıma hem babam hem Kunter amca aynı anda koştular beni Hira’ nın öfkesinden kurtarıp düştüğüm yerden kaldırdılar.  Hayvan yinede bana çok zarar vermemiş, kolum birazcık kanamıştı o kadar. “ İstersen bir doktora götür kızı Selim Bey kardeşim, sana Hira’nın aşı kâğıtlarını da vereyim her şeyi tamam.  Kuduz gibi bir şey olmaz ama mikrop falan kapmasın” dedi telaşla Kunter amca.
     Evden ayrılırken Hira bana doğru ikinci bir atak yapıp hırladı hemen başımı çevirdim göz göze geldik bende ona tıpkı onun gibi hırladım babam sağlam kolumdan tutup çıkardı beni bahçeden birlikte okulun yanındaki sağlık ocağına gittik koluma pansuman yaptırdık. Hira’ nın aşı kağıtlarını gören doktor kuduz aşısı yapılmasına gerek yok dedi eve geldik. İki gün sonra bir sabah kapımız çalındı gelen Kunter amcaydı ve Hirayı arıyordu. Bize gelmiş olabileceğini düşünmüş ama bizde yoktu tabiî ki. Ogün kirli torbamdan çamaşırlarımı alan annem kıyafetimde ki kanı görünce çok üzüldü ne kadar çok kanamış ah yavrum çok acıdı mı kolun diye uzun süre okşadı sevdi beni. İyi ki ısırmış beni Hira annemle böyle bir aşk kolay kolay yaşanmaz sert kadındır benim annem bu günü hiç unutmadım. O gün annemin beni sevişinden bir kaç saat sonra Hira’nın arkadaki boş arsada büyük köpeklerin parçaladığı kanlı cansız bedeninin bulunduğu haberi geldi. Bahçeden hiç çıkmayan hayvanın oraya nasıl gittiğini bilemiyordu Kunter amca  ama ben Hira’ yı  hep minnetle hatırladım.
     Nereden aklıma geldi Hira. Sanırım İzmir’ e gelmek bende böyle bir duygu gelgiti yarattı. Annemin ölümünden beri gelmediğim için olmalı yok uçakta ağlamalar yok Hira’ yı hatırlamalar falan hiç bana göre işler değil. Yıldız hadi yine Yıldız ol bak tekerlekler yere değdi birazdan babanla olacaksın yeniden.
     Babamla hiç sevmediğim şekilde bol öpücüklü sarmaş dolaş kavuşmamızdan sonra eve geldik. Pek bir şey değişmemişti. Böyle olması da normal çünkü babam evlendikten sonra bu evi kapatıp Serpil hanımın Karşıyaka’ da ki dairesine taşınacakmış. Annemden sonra evinde gömülme zamanı geldi sanırım.
     Duvardaki fotoğrafta ne kadar genç ve güzel annem ben hiç ona çekmemişim babam yıllar önce ölen halama benzediğimi söylüyor oysa anneme benzemeyi isterdim.  Zaman zaman bana gülerek bakışını ve Hira’ nın öldüğü günkü gibi beni sevişini hatırlıyorum içimde bir şeyler kırılıyor sanki ama çok anlam veremiyorum kimbilir insanların duygusallık dedikleri bu olabilir belki ama hiç bana göre değil.  Bu akşam meşhur Serpil hanımla tanışıp yemek yiyeceğiz babam deniz kenarında güzel bir lokantada yer ayırtmış şık olayım bari. İşten ayrılınca kendime hediye olarak aldığım şu kırmızı elbiseyi giyeceğim biraz iddialı ama olsun ne de olsa ilk temas bu.
     “Merhaba Yıldız’cığım çok istiyordum seninle tanışmayı. Geldiğine ne kadar memnun oldum bilemezsin” dedi beş yaşındaki çocukla konuşulabilecek bir ses tonuyla Serpil Hanım. Sarışın uzun boylu elli yaşlarını sürdüğü, ağır makyajına rağmen gizleyemediği kırışıklarından anlaşılan eskiden güzel ama şimdi sadece saçları fönlü bir kadındı. Yaşına hiç gitmeyen pembe bir elbise giymiş yüksek topuklu ayakkabılar ile benim hiç te kısa olmayan boyumu bile aşıp neredeyse bana tepeden bakıyordu. Boynuna taktığı iki sıra iri inci kolyenin gerçek mi yoksa imitasyon mu olduğunu anlayamadım. Kolyeye daha dikkatli bakınca bir anı bütün çıplaklığıyla canlanıverdi gözümde nasılda ilk anda bilememiştim. Annemin hastalığının son zamanlarıydı evlilik yıldönümlerinde babam elinde süslü bir paketle hastaneye gelmiş yapış yapış aşk sözcükleri fısıldayarak şimdi Serpil hanımın boynunda sallanan bu inci kolyeyi anneme takmıştı. Annemin kolyesiydi bu. Zavallı kadın sadece bir kere takmış sonra çıkarıp kutusuna koydurmuş ama ölene kadar hep o kutunun içinde başucundaki çekmecede durdurmuştu. Bir kere gördüğümden unutmuştum ama şimdi çok net hatırlıyorum
     “Ben de sizinle tanıştığıma memnun oldum” dedim mesafeli bir ses tonuyla. Sarılmak isteğine geri durarak karşı çıktım sadece elini sıkmakla yeltendim. Dur bakalım hanım ne oluyor? İlk günden kuzu sarması olacak değiliz ya bir anlayalım nesin ve bana ne hissettireceksin. Hem bu kolye sana hiç yakışmamış.
      Babama onu Serpil’ e verdiği için öfkeyle baktım onun hiç bir şey umurunda değildi ağzı kulaklarında bir bana bir nişanlısına iltifatlar edip gelen garsona restorandaki en pahalı balığı ve şarabı ısmarladı ayrıca ben seviyorum diye masayı kalamar ve karides çeşitleriyle donattırdı.
     Benim yuvarlak hatlarıma bakıp  “bende severim deniz mahsullerini ama çok kalorili olduklarından dikkatli yemek lazım diye düşünüp pek yememeye çalışıyorum” diyerek ilk golü attı Serpil hanım. Ben masum çocuksu bakışlarımı babama çevirdim babam hemen atladı
     “Canım bugün kalori malori yok. Bugün en mutlu günümüz olacak, her şey serbest” dedi. Zavallı adam bakışlarımı Serpil hanımdan ayırmadığımı ve bir muharebenin başlamak üzere olduğunu henüz anlayamamıştı. Şimdiye kadar girdiğim hiçbir muharebeyi kaybetmemiştim bu da eminim öyle olacaktı. Babamın kadına bakan mutlu gözlerini görünce hemen saldırmayıp biraz beklemeye ve eğlenmeye karar verdim. Tabağıma bolca kalamar ve karides doldurup yanınada bir o kadar patates kızartması aldım. Sosa bulayıp bulayıp afiyetle yemeye başladım. Serpil hanım şarabından küçük yudumlar alıp tabağındaki bir adet kalamar ve bir adet karidese çatalıyla ebelemece oynatıyordu. Birden başını kaldırdı ve gülümsedi. Dudaklarının yanındaki kıvrımlar yaşını daha çok ele verdi yüzündeki fondöten katmanı pul pul parladı.
     “İstanbul’da bir sağlık kuruluşunda hemşireymişsin öylemi Yıldız’ cığım” dedi
     “Öyleydi özel nedenlerle geçen hafta ayrıldım şimdi yeni iş bakacağım” dedim
     Babam “ kızımın kıymetini bilemiyorlar Serpil’ciğim oysa öyle akıllı öyle çalışkandır ki. Tıp fakültesini çok az bir puanla kaybetti ille sağlıkçı olacağım diye tutturmasa eminim şimdi çok iyi bir mühendis ya da avukat olmuştu ama o çocukluğundan beri sağlık hizmetinde çalışmak istedi sonunda da amacına ulaştı. Son işyerinde yoğun bakım hemşiresi olarak çalışıyordu. Çok ağır bir iş, çok yorucu, bir hasta öldü diye hemen Yıldızımı suçlamışlar ya Hu orası yoğun bakım oradaki hastalar zaten ipin ucunda hemşire ne yapsın değil mi ama? O’ da ayrıldı tabi doğal olarak” dedi bana sevgiyle bakarak
     “Bu işsizlikte yeniden iş aramak zor olacaktır umarım hemen bulursun “dedi Serpil Hanım gıcık gıcık.
     “Bundan önce nasıl buldumsa yine bulurum bu benim ilk iş bırakışım değil alışkınım ben “ dedim. Sesimin tonu babamı uyarmış olmalı ki bir şeylerin ters gittiğini hissedip hemen garsonu çağırdı bir şişe şarap ve salata falan daha ısmarladı.  “ Başka bir şey ister misiniz isterseniz rakıda söyleyebiliriz ha Yıldız sen seversin rakı içer misin?” dedi telaşla. Ben olabilir gibilerinden başımı sallarken Serpil Hanım konuya inatla kaldığı yerden devam etti
     “Aa! Bak bu olmamış hayatım. Çok iş değiştirmek hiç iyi olmaz. Kariyer yapamazsın hem ücretin hiç yükselmez hem de emekli maaşını çok kötü etkiler, bak ben ilk girdiğim kurumdan emekli olup çıktım ama son basamağa yani müdürlüğe kadar ilerledim şimdi o yüzden gayet dolgun bir emekli maaşı alıyorum bu da benim refahımı sağlıyor. Çok önemli Yıldız’ cığım sebat ve sabır çok önemli.”
     Garson balıklarımızı getirdi babam derin bir nefes aldı.
     “Siz ne iş yapıyordunuz Serpil Hanım?” dedim hınzırca
     “Ben özel bir şirkette sekreter olarak işe başladım sonra insan kaynaklarına geçtim oradan da İnsan kaynakları müdürü olarak emekli oldum canım” dedi gururla başını dikmiş bana bakıyordu.
“ En üst basamağa çıkamamışsınız sizde anlaşılan.  Bir genel müdür ya da ceo olamamışsınız bakın.  Bu özel işyeri insan kaynakları üretmiyorduysa tabi” dedim. Kızardı elindeki balık saplı çatal titredi hemen ağzına attı zorla çiğneyip yuttu şarabından bir yudum daha aldı. Bu arada garson benim rakımı getirdi keyfim iyice yerine gelmişti.
     “Kolyenizde çok güzelmiş Serpil Hanım” dedim. Kadın elini kolyeye doğru götürdü yüzüne bir gülümseme yayıldı.  Bir şey demesine fırsat bırakmadan babama doğru eğildim ve “ babacığım ben bir yerlerden hatırlıyorum bu kolyeyi yanılmıyorsam son evlilik yıl dönümüzde anneme aldığın inci kolye değil mi bu? Hani şu verirken “inci karıma inci yakışır deyip aldım” diye verdiğin kolye?” dedim sırıtarak. Hiç acımıyordum ikisine de.  Hayır,  kesinlikle acımıyordum. Babam sarardı elleri titredi yüzüne hırsızlık yaparken yakalanmış biri gibi suçluluk ifadesi oturdu korkarak baktı Serpil’ e
“ Aaaa öylemi?” dedi kadın, pişkince elini incilerin üzerinde gezdirdi “ öyleyse daha çok sevdim şimdi  bu kolyeyi. Selimciğim karının kolyesini verecek kadar bana değer vermen beni çok mutlu etti inan” dedi. Dili böyle söylerken gözleri çakmak çakmak bana bakıyordu.
     “Hadi bakalım “ dedi babam derin bir oh çekip şarap kadehini kaldırarak “ yeni ailemizin mutluluğuna kaldırıyorum kadehimi” kadehlerimizi kaldırdık Serpil Hanım ve ben birbirimizinkine değdirmemeye özen göstererek babamın kadehine çınlattık. İş konusu tekrar açılmadı şarabında etkisiyle dili iyice çözülen babam kontrolü ele aldı ve hemen hemen hep o konuştu biz dinledik sonunda o eskilerden bir şarkı söylerken hesabı ödeyip ayrıldık restorandan. Serpil hanımı evine bıraktık bizde eve geldik. Eski odamda olmak tuhaf bir duygu durumu yarattı uyuyamadım. Normalde çok etkilenmem ama hava çok sıcaktı ve ben gereksiz yere çok yemiştim midem bulanıyordu. Buzdolabından bir soda almak için dışarı çıktığımda babamın balkonda bilgisayar başında biriyle görüntülü konuştuğunu gördüm. Serpil’ den başkası olamazdı bu saatte. Hakkımda konuşup konuşmadıklarını merak ettim. Sodamı alıp eskiden annemle babamın yatak odası olan odaya girdim süratle odanın balkona açılan kapısına yanaştım. Kapı ardına kadar açıktı zaten, tel sinekliği kımıldatmamaya dikkat ederek baktım babamın tam arkasındaydım şimdi. Ekranı göremiyordum ama seslerini rahatça duyabiliyordum.
     “Çok acı yaşadı Serpil onu da anlamak lazım. Daha küçücük bir çocukken köpeği öldü,  doktor olmak istedi sadece beş puanla kaybetti. Şaka gibi ya beş puan düşünebiliyor musun çocuktaki hayal kırıklığını ama azimlidir yılmadı hemşire oldu sonra annesi aylarca hasta yattı hemşireyim diye bir an olsun onu yalnız bırakmadı son anına kadar hep o baktı. Ardından burada kalamayıp İstanbul’ a gitti bir türlü istediği gibi iş bulamadı. Şimdi de ben evleniyorum biraz ihanete uğramış gibi hissediyordur herhalde onu da anlamak lazım” diyordu babam yalvaran bir ses tonuyla. İçim nefretle doldu adeta benim için o kadına nasıl yalvarırdı bunu bana nasıl yapardı. Kadının sesinin duyulmasıyla yeniden kulak kesildim
     “Haklısın belki hayatım ama kocaman kız küçük değil ki; kaç yirmi yedi mi demiştin yaşını bak neredeyse otuz olacak insan biraz lafını sözünü bilir. Anlaşılan annesi hastalıkla boğuşmuş sen ona bakmışsın bu kızda terbiye olamamış, işim için ne kadar çirkin konuştu duydun değil mi? Böyle incelikleri öğrenememiş çok ayıpladım, vallahi senin kızın olmasa kalkar giderdim sofradan ama biliyorsun sana yapamam. Ah hayatım beğendin mi yeni elbisemi sırf bana verdiğin o şahane kolyeyi takabilmek için aldım.”
     “ Sana onun karımın kolyesi olduğunu söylemediğim için üzgünüm, doğrusu onu bugün takacağın ve Yıldızın’ da tanıyacağı hiç aklıma gelmemişti. Çok değerli bir kolye satıp yenisini almak istedim ama kuyumcu yazık olacağını bu halinin çok daha kıymetli olduğunu söyleyince bende onu kıymetlime vermek istedim. Bir aile yadigarı gibi olsun diye düşündüm. Hem Nermin hiç takmadı onu öyle hiç açılmadan evin bir köşesinde kutusunda durdu. Oysa bak şimdi sen nasıl değerlendirdin üstelikte o güzel boynuna ne kadar yakışmış”
     “Karının kolyesi olması beni incitmedi diyemem ama çok değerli olduğunun farkındayım bir tek şartla affederim seni küçük sincabım” deyip şuh bir kahkaha attı Serpil “ nikaha bir kolye daha alırsan hah hah hah” babamın yılışık olurlarından sonra birden sordu kadın “ Söyledin mi kızına gideceğimizi?”
     Ne oluyor? Nereye gidiyorlar? Birden telaşlandığımı fark ettim.
     “Henüz söyleyemedim” dedi babam “ Karşıyaka’ ya senin yanına taşınacağımı söyledim o kadar ama bunun geçici bir durum olduğunu niyetimizin bu evi satıp Milano’ ya yerleşmek olduğunu söyleyemedim. Sanırım Cumartesi nikahtan hemen önce söyleyeceğim”
     “Ondan korkuyor gibisin Selim. O senin kızın sahibin değil. Bugüne kadar yapacağın desteği yapmışsın zaten. Ev almışsın, para vermişsin, okutmuşsun daha ne yapacaksın bundan böyle kendi ayakları üzerinde durmasını öğrenmeli. Hep elinden tutamazsın ya, sonunda seninde bir hayatın var değil mi canım.”
     Babam ekrana haklısın dedi ve yapış yupuş aşk konularına döndüler benim kafam allak bullak olmuştu, doğru çok iş değiştirmiştim, fazla birikimim hatta hiç birikimim yoktu. Babam hep destek olurdu böyle zamanlarımda şimdi ise bu evi kiraya vermek ve kirasını ben almak istiyordum ama görüyorum ki önce kolye gitti şimdi bu ev ve en son da babam gidecek. Her şeyi elimden alıyor bu kadın alamaz evimi alamaz. Babamı alamaz, babam benim. Sadece ben istersem gidebilir sadece ben istersem. Haddini bilmeli haddini bilmeli.
     Polis kapıyı çaldığında babam damatlık kıyafetini yenice giymiş parfüm sıkıyordu ev tütün ve sandal ağacı karışımı acayip bir kokuya bürünmüştü. Kapıyı ben açtım, mini etekli siyah elbisemin içinde şaşkın şakın baktım polislere. Polis;
     “Selim Taşkın bu adreste mi oturuyor?” derken babam kokular saçarak geldi yanımıza
     “Benim memur bey buyurun”
     “Serpil Serçegil’ i tanıyor musunuz Selim Bey? “ dedi polis sesi bir tuhaftı
     “Evet, kendisi nişanlım olur bugün saat ikide nikahımız var bende onun için hazırlanıyordum “ diyen babam sarardı birden bana baktı ben anlamsız bir baş işareti yaptım ama gözleri korkuyla bakan babam hala parfüm kokmaya devam ediyordu.
     “Çok üzgünüz beyefendi başınız sağ olsun maalesef Serpil Hanım bugün sabah evinde ölü olarak bulundu.”
     “Nasıl?” diyebildi babam
     “Çok tuhaf bir ölüm sanırım pencereden bakarken aşağı sarkmış boynundaki kolye pervaza takılmış onu kurtarmak isterken pencerenin camı kırılmış ve boynunu kesmiş. Oracıkta can vermiş, kendisini sabah eve gelen temizlikçi kadın bulmuş. Ölümün dün gece yarısı gibi gerçekleştiğini düşünüyoruz”
     Polis soruşturması, cenaze derken günler geçiverdi. Babamın nikahından sonra kalıp tatil yapmaya niyetlendiğim İzmir’ den dönme zamanımın geldiğine karar verip uçak biletimi ayarladım.  Olaylar babamı çok sarsmıştı ürkek, kırılgan bir ceylan yavrusu gibi geziyordu etrafta varlığımın onu bunalttığını fark ediyordum.
     “Ben kendim giderim havaalanına, senin götürmene gerek yok” diye diretsemde dinletemedim sonunda valizimi bagaja yükleyip yola koyulduk. Alışkın olduğumun aksine hiç konuşmuyordu babam oysa böyle ayrılık zamanlarında hiç susmaz beni deli ederdi birden anlamadığım bir nedenle arabayı yan yola kırdı, tarla gibi bir yerin içine girip durdurdu. Gözlerimi kocaman açmış ne yaptığına bakıyordum ki aniden yan döndü ve kollarıma yapışıp sarsmaya başladı.
     “Kaza olmadığını biliyorum” diye tısladı
     “Onu sen öldürdün tıpkı Hira’yı ve anneni öldürdüğün gibi. Sen yaptın!” diye bağırdı.
     Hiçbir şey söylemedim ne söyleyebilirim ki doğruydu. Hira düşmandı, beni incitmişti.  Onu çok sevdiği tavuk kanadıyla kandırıp arsaya kadar götürmek zor olmadı.  Oradaki köpekleri biliyordum yedirmek için bir elimle tavuğu uzatırken diğer elimde sakladığım bıçağı kafasına batırıverdim sonrasını kan kokusuna gelen köpekler hallettiler zaten.  Annem hastaydı, iyileşmeyecekti bana engeldi İstanbul’ gitmek istiyordum gidemiyordum.  Uykusunda en rahat ettiği yastığı yüzüne bastırarak acısını dindirdim akciğer kanseri hastanın nefessiz kalarak ölümü hiç de dikkat çekmedi.  Serpil haindi benim olan şeylere göz koymuştu içlerinde en çok o hak etmişti ölümü hallettim. Düğünden önceki gece arkadaşlarımla buluşacağımı söyleyip evden çıktım önce Serpil’ in evine gittim. Kapıyı bana şaşırarak açtı, konuşmak istediğimi söyledim.  Aslında bir plan yapmamıştım duruma göre hareket edecektim hep öyle yaparım. Annemin kolyesi yine boynundaydı.  Üzerine atlayıp boynundaki kolyeyle boğmak istedim mizanseni sonra düşünürüm diyordum ama boğuşurken cam kenarına geldik. Fırsatı kaçırmadım onu açık pencereye ittim ve üstüne düşecek şekilde camı kırdım kırığın boynunu kesmesine biraz yardım ettim tabi fakat sıkıntıyı en çok kolyeyi pervazdaki çentiğe takarken yaşadım az kalsın aşağıya düşecektim gelirken beni kimse görmemişti giderken de görmedi sonra lise arkadaşlarımla eğlenmeye bara gittim.
     “Hep şüphelendim “ dedi babam ağlayarak deminki öfkesi yok olmuş tükenmiş gibiydi, kollarımı bıraktı direksiyona döndü. Sanki yüzüme bakamıyor gibiydi sanki kendi farklı, sesi farklı biri olmuştu “ama hiç inanmak istemedim. Sen hastasın kızım sana yardım gerek, yardım gerek ne olur inan bana sana yardım gerek” derken sanki artık babam değildi.
     “Nasıl anladın?” dedim. Çantamı açtım acil durumlar için hep yanımda taşıdığım ilaç çantamı çıkardım hazır beklettiğim iğneyi elime aldım. Babam direksiyona kapanmış hıçkırıklarla ağlıyordu
     “Hira’ yı ben gömdüm başındaki bıçak yarasını bu yaranın bizim evdeki ekmek bıçağına ne çok benzediğini fark ettim fakat konduramadım. Annene gelince,  sen ümitlenmeyesin diye sana henüz söylememiştik ama tedaviye cevap vermişti. Son tahliller çok iyi çıkmıştı böyle aniden ölmemesi gerekiyordu ama yine inanmak istemedim gözlerimi yumdum sana baba olmaya çalıştım fakat Serpil artık şüpheye yer bırakmadı hele ki kolye yüzünden ölüşü sanki bana bir mesajdı ayrıca ben mühendisim, cam o şekilde kırıldığında Serpil’ in boynunu kesecek açıda düşmemeli onu teğet geçip, pencereden aşağı kaymalı ve sokağa düşmeliydi dışarıdan bir yardım olmadan o camın Serpil’ in şah damarına batmasının imkanı yoktu.
     “Haklısın baba “ dedim iğneyi boynuna sapladım. İnanmaz gözlerle baktı bana eli boğazına gitti çok sürmeyeceğini biliyordum nitekim bir kaç saniye içinde kalp krizi geçekleşti o araçta debelenirken ben 112 acil servisi aradım. Babamın beni havaalanına götürürken yolda kalp krizi geçirdiğini ve arabanın bu nedenle yoldan çıktığını anlattım. Onu kurtarmak için her şeyi denemiştim ama fayda etmemişti. Bütün komşular hatta polisler bile bana çok acıdılar.
     İzmir’ deki evimizin balkonunda üst kattaki komşunun babam için bastığı helvayı yerken internete bir haber düştü ayrıldığım işyerinden oda arkadaşım Sanem Türkkan’ ın cesedi günler sonra evinde kokmuş halde bulunmuş polis olayın intihar vakası olduğundan eminmiş. Telefonu balkon masasının üzerine bıraktım etrafıma baktım. Hava bugün çok güzeldi kalktım derin bir soluk aldım “bu evi seviyorum” dedim kendi kendime “burada kalmalıyım” sonra bir tabak daha helva almak için mutfağa gittim.
      Kapı çalındığında tabağa helva koymaya devam ediyordum ki açmamaya karar verdim. Bıkmıştım sürekli gelip giden komşulardan fakat kapı yumruklandı dışarıdan kalın bir erkek sesi;
     “Polis! Yıldız Taşkın içeride olduğunu biliyoruz kapıyı aç yoksa kırarak açacağız” dedi
     Helvayı bırakıp kapıya koşmamla polisin kapıyı kırıp içeriye girmesi bir oldu. Durun dememe kalmadan,  iriyarı iki adam üstüme atlayıp beni yere yatırdılar ellerimi arkadan kelepçelediler.
     “Yıldız Taşkın seni Serpil Serçegil’i öldürmekten tutukluyoruz” dediler.
     Bunun bir gün olacağını biliyordum. Zekiyim ama en zeki değilim muhakkak. Bir gün biri çıkacak ve ne yaptığımı anlayacaktı işte o gün bugündü anlaşılan. Yanımda oturan komisere “ Benim öldürdüğümü nereden çıkardınız?” dedim.
     “Baban bize bir e-posta göndermiş senin hakkındaki şüphelerini anlatmış bunun üzerine olayı tekrar inceledik ve o gece seni o apartmana girerken gösteren bir kamera görüntüsü bulmayı başardık” dedi.
     Hayat uzun ya da kısa olabilir. Bu önemli değil önemli olan yaşadığımız anlar ve o anları yaşarken hissettiklerimiz. Ben galiba yaşarken hiçbir şey hissetmedim o yüzden öldürürken de hiçbir şey hissetmedim. Hissetmek denilen o duygunun şahikaya ulaştığı nokta da sevgi olsa gerek biliyorum ki Hira dahil bütün öldürdüklerim benim bilmediğim benliğimin tek sakat yanı sevgiyi bilerek öldüler. Kıskanmalıyım ama onu da nasıl yapacağımı bilmiyorum.   


                                                                                                              Esra Gürel Şen – Mayıs 2019
                                                                                             








Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar