HASTANE
Geç kalmıştı, adımlarını sıklaştırdı
hastanenin ana girişinden geçerken kendisine selam veren güvenliğe “ yine ağzı dolu Necati’nin” diye gülerek
eliyle cevap verdi, diğer eliyle
çantasından telefonunu çıkarıp saate baktı mesai başlamıştı. Koşar adım (A) bloğun merdivenlerine yöneldi
kapıdan geçip üzerinde Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon yazan çift kanatlı kapıyı
itip koridoru koşarak geçti, tedavi odasının kapısını gürültüyle açıp içeri
daldı. Uzun bir odaya girmişti, sağ tarafta girişleri pembe bir perde ile
örtülü yan taraflarında numaralar yazılı kabinleri geçip odanın diğer ucundaki soyunma
bölümüne gitti. Onu görüp arkasından gelen arkadaşı;
“Nerede kaldın Kevser? Seni sordu Banu
hoca, vallahi bir de hasta öksürüp duruyor tersliği üstünde, hadi çabuk ol”
dedi.
“Dolmuş gelmedi ben ne yapayım. O da beş
dakikayı sorun ediyor vallahi bıktım.” Beyaz önlüğünü aceleyle sırtına
geçirirken, dışarıdan “ ben Kevser hanımın hastasıyım” diyen adama
“ Geliyorum Hayri amca “ diye seslendi. Hızlı adımlarla kabinlerin olduğu kısma
geçip bekleme koltuğuna ilişmiş yaşlı hastası için kabinin perdesini açtı, açar
açmaz da Fizik Tedavi uzmanı Doç. Dr. Banu Şenlikoğlu’ nun kabindeki dar tedavi
yatağının üzerine yığılıp kalmış olduğunu gördü.
“ Aaa!Banu hocam, ne oldu? Neyiniz var?”
diye seslendi bir cevap alamayınca “yetişin hocaya bir şey olmuş” diye bağırdı
kadını omuzlarından tutup sarstı bu arada mosmor olduğunu gördü. Biri onu
omzundan tutup çekti, bölümde görevli diğer uzman Serkan bey eğildi eliyle
hocanın nabzını, steteskopla kalbini dinledi bağırarak çevresindekilere emirler
yağdırdı, bir hemşire hocaya iğne yapmaya çalışırlarken, kendiside kalp
masajına başladı. Dakikalar sonra yapılacak bir şey olmadığına karar verip
üzüntüyle doğruldu maalesef Banu Hoca hayatını kaybetmişti.
Bir doktorun hem de yıllarca hizmet ettiği
hastanede görev başında bu şekilde kaybı yeterince trajikti ama olaya polisin
müdahalesi ile öğrendikleri korkunçtu. Polis Dr. Banu Şenlikoğlu’ nun boğularak
ya da zehirlenerek öldürülmüş olmasından şüpheleniyordu.
“ Boynunda parmak izleri var komiserim
boğulmuş olamaz mı sizce?”
“Haklısın Tülay boğulmaya benziyor ama bak
cesedin ağzının kenarında kusmuk izleri var.
Tam kusamamış daha çok kendini kusturmaya çalışmış gibi çünkü
parmaklarında da lekeler var, boynundaki de boğma değil daha çok tırmalama gibi
bir de cesetten gelen şu koku fazla kimyasal. Ben zehirlenmiş
olabileceğini düşünüyorum ama tam sonucu otopsi verecek” Tedavi odasının her yerine dağılmış delil
toplamaya çalışan polislere doğru bakarak “Arkadaşlar biz şimdilik incelememizi bitirdik
sizinde işiniz bittiyse burası bir hastane daha fazla işlerinden alıkoymayalım,
bu kabini olay yeri olarak mühürleyin gidelim, insanlarda işlerini yapsınlar” dedi. Başkomiser Hakkı Yiğit yaş haddinden
emekliliğine sadece iki yılı kalmış cesetlerle suçlularla uğraşmaktan yorgun
ama bir o kadar da tecrübeliydi. Yanına gelen yardımcısı komiser Burak’ a “
Kimlerle konuştun?” diye sordu.
“Buradaki herkesle konuştum kimse bir şey bilmiyor. Hepsi sabah mesaiye
gelmişler maktulde gelmiş, çok dakik bir insanmış hepsinin de öyle olmasını
istermiş. Her sabah yaptığı kontrolü yapmış gitmiş onu bir daha görmemişler,
odasına gitti sanıyorlarmış sonra cesedi bulmuşlar hemen müdahale etmişler ama
kadın çoktan ölmüş”
“ Kimse bir ses falan duymamış mı ya Hu?
Çünkü kadın kusmaya çalışmış muhtemelen öğürmüş falandır ya da belki yardım
istedi kimsenin haberi yok mu?”
“ Çalışanlar arkadaki soyunma kısmında
üstlerini değişiyorlarmış amirim, eminim fark etmişsinizdir hastanenin tam
karşısında bir okul var ve burasının pencereleri okulun bahçesine bakıyor sabah
gürültü çok oluyormuş, okul zilinin sesi çok kuvvetliymiş falan yani sonuç
olarak kimse bir şey duymamış”
“ İçeriye giren çıkan yabancı ya da
şüpheli birini de mi fark etmemişler?”
“ Hayır,
amirim farklı hiçbir şey yok. Mesai başladığından hastalar gelmeye
başlamış, burada fizik tedavi yapıldığı için sadece randevulu hastalar
geliyormuş yeni başlayan bir hasta bile yok. Yabancı kimse gelmemiş
anlayacağınız”
“Ben
anlarım da sen maktulü araştır Burak, merkeze gelme bugün hastanede kadını
tanıyan tanımayan herkesle konuş biriyle bir husumeti veya yerine göz diken
falan var mıymış iyice bak özel hayatını araştır evine git. Ailesine haber
verilsin belki onlar bir şey söyler, hepsiyle konuş” başıyla tamam diyen genç komiser tıknaz
bedeninden umulmayacak bir çeviklikle dönüp gidiyordu ki içeriye üniformalı bir
polis memuru telaşla girip;
“ Bir ölüm daha olmuş komiserim” diye
bağırdı.
İki kat yukarıdaki ameliyathanede bir kalp
ameliyatına hazırlanan, hastanenin önemli cerrahlarından Prof. Dr. Hasan Aladağ
ellerini dezenfekte ettiği sırada karnını tutarak yere yığılmış arkadaşlarının
tüm müdahaleleri hatta nefes alabilmesi için trakeostomi yapıp boğazını
delmelerine rağmen tabiri caizse kendi kusmuğunda boğularak ölmüştü. Cesedin
başına yenice gelmişlerdi ki gelen telefon, kapıda ki güvenlik görevlisi Necati
Aslan’ ın da tıpkı doktorlar gibi aniden öldüğünü bildirdi.
Hastane yönetimi, genel bir zehirlenme
ihtimaline karşı (A) bloğu karantina bölgesi ilan etti, bütün hastalar ve
personel kontrolden geçirildi, kimsede her hangi bir zehirlenme bulgusuna
rastlanmadı.
“ Valla baş komiserim bir birleriyle aynı
bölümde bile çalışmıyormuş bu doktorlar biri Fizik Tedavici diğeri kardiyolog, güvenlik görevlisini saymıyorum bile taşerona
bağlı bir personel işte bir birleriyle hiç alakaları yok gibi görünüyor.”
“ Üçü de aynı şekilde öldü Burak, mutlaka
bir bağlantı var bulmamız lazım. Otopsi sonuçları gelmedi mi daha?” Tam o sırada kapıdan giren Komiser yardımcısı
Tülay’ a “ Nerdesin kızım sen? Hastaneden sonra kayboldun”
“ Vakaya gittim başkomiserim. Metroda bir
kadın tren yoluna düşmüş kadına elektrik çarpmış ambulansla hastaneye
götürülürken yolda ölmüş. Telsizden olayı duyunca bende yakındım gidip baktım.”
“ Eee ne oldu yani? Senden başka gidecek yok
muydu kaza mahalline? Alış artık kızım sen cinayet büroda çalışıyorsun ve bizim
önümüzde çözülmesi gereken acaip bir iş var sen metrolarda geziyorsun.”
Günlük azarını böylece işitmiş olan Tülay
tırnaklarını eline batırarak sustu.
“ Tülay, hadi hemen güvenlikçinin evine,
Burak sana buraya gelme demiştim ama neyse ne alacaksan al önce şu cerrahın evine sonra diğer doktora git
bana haklarında malumat toplayın bende müdüre gidip durumu anlatmam lazım. Hadi
ne bekliyorsunuz yahu yürüyün”
Emniyetten çıkarken “ Bugün iyice
celallenmiş yandık vallahi” dedi Tülay
“ Anlayamadı ya ne olduğunu şimdi olayı
çözene kadar böyle sinir küpü halinde gezer ortalıkta. Neymiş metrodaki olay,
öğrenebildin mi?”
“ Valla komiserim otuz, otuzbeş yaşlarında
genç bir kadın metroyu beklerken, artık başımı döndü tansiyonumu düştü bilinmez
birden düşmüş görevliler elektriği kesip içine girip çıkarıncaya kadar elektrik
çarpmış kadını.”
“ Allah Allah öyle hemen öldürecek kadar
kuvvetlimiymiş o raylardaki elektrik bilmiyordum bak bunu. Neyse Tülay’ cığım,
bunlar Güvenlik görevlisinin hastaneden aldığım adres bilgileri zavallı adam ta
Pursaklar’ da oturuyormuş sana kolay gelsin”
Tülay Pursaklar’ a gidip dönene kadar
çoktan akşam hatta gece olmuştu. Emniyete gitmeden önce orada olup olmadığını
anlamak için Hakkı Komiser’ e telefon etti. Çoktan evine gitmişti komiser.
“Ne buldun?” diye sordu. Ağzı dolu
konuşuyordu yemek yerken aramıştı herhalde Tülay.
“Pek bir şey bulamadım Komiserim. Ben
gittiğimde aile olay yerinden yeni gelmişti eve. Hepsi ani ölümün şokunu
yaşıyordu. Karısı ev hanımı, biri kız üç çocuğu var. Çocuklar küçük, en büyükleri
dördüncü sınıfa gidiyor. Necati’ nin erkek
kardeşide onlarla birlikte yaşıyor yirmi üç yaşındaymış adı Raşit Arslan.
Ostim’ de metal işleri yapan bir atölyede işçi olarak çalışıyor, yeni
nişanlanmış. Necati, her sabah yaptığı
gibi bugün de saat altı otuzda evden çıkıp işe gitmiş önemli ya da tuhaf bir
şey olmamış sonra da hastaneden arayıp ölüm haberini vermişler. Komşulara ve
mahalledeki markete sordum market onları tanımıyor ama komşuları kendi halinde
iyi insanlar olduklarını söylediler. Ha birde aslen Çorum’ lu bunlar ama
dedeleri zamanında gelmişler Ankara’ ya, çocuklar hiç gitmemişler mesela Çorum’
a”
“Pekala kızım dediğin gibi pek bir şey yok
ama şu erkek kardeşi bir de maktulü iyice araştır. Borçları var mı, ya da ne
bileyim kumar, uyuşturucu falan gibi herhangi bir kötü alışkanlıkları var mı
bir bak bakalım. Hadi iyi akşamlar yarın görüşürüz. Sakın geç kalma külahları
değişiriz.”
Ertesi sabah laf işitmemek için herkesten
önce gitti emniyete Tülay, doğruca bilgisayar başına geçip maktul Necati Arslan
ve kardeşinin suç kayıtlarına baktı. Hiçbir şey yoktu, Raşit’in işyerini aradı
patronu ile görüştü, patron delikanlıdan övgüyle bahsetti “ en iyi elemanlarımdandır” dedi. Hiçbir şey
atlamamak için Raşit’in işyerini ve patronu da araştırdı ayrıca Necati’nin
bağlı olduğu taşeron firmayı da iyice didikledi fakat birkaç vergi ve trafik
cezasından başka bir şey bulamadı.
Necati’nin öldürülmesine sebep olacak bir şey yoktu.
Baş komiser Hakkı Yiğit yine her zamanki
gibi tam vaktinde geldi emniyete. İlk sorduğu otopsi sonuçları oldu ancak henüz
gelmemişti. O sırada içeriye nefes
nefese Burak komiser girdi, başkomiserin ters bakışlarına aldırmadan konuşmaya
başladı.
“İlginç bir şey öğrendim amirim; Dr. Banu hanım bekarmış, hiç evlenmemiş yalnız
yaşıyormuş bir kedisi varmış. İkinci maktul Hasan Aladağ evliymiş ama son
zamanlarda karısıyla araları pek iyi
değilmiş. Karısı da eczacı fakat eczanesi yok özel bir hastanede çalışıyormuş
ama şimdi sıkı durun Dr. Hasan ile Dr. Banu’ nun aşk yaşadıklarına dair
hastanede dedikodu varmış hatta bu dedikodunun kaynağı olarak ta bilin bakalım
kim gösteriliyor?”
“Güvenlik memuru Necati Arslan” dedi
Başkomiser Hakkı “ İşte şimdi bir yol göründü. Buradan ilerleyelim çocuklar
öncelikle dedikodular ne kadar doğru onu araştıralım ikincisi şu eczacı hanım
konusunda ayrıntılı bilgi istiyorum özellikle zehirlere ulaşımı var mıymış ona
bakın”
“ Vauv bir aşk cinayetinden mi
şüpheleniyorsunuz acaba başkomiserim çok heyecanlı valla”
“ Cinayetin nesi heyecanlı Tülay ha? Vallahi
anlamıyorum ben seni kızım üç kişi öldü sen romantiklik peşindesin hadi hadi
ikile bakayım git şu eczacıya işini yap”
Burak Komiser hastanenin yokuşunu çıkıp bir de
üzerine iki kat merdiven tırmanınca ter içinde kalmıştı ama güvenlikçilerin
giyinme soyunma odaları ne yazık ki bu kattaydı. Vardiya değişimi sırasında gelmeyi özellikle
seçmişti böylece hepsiyle görüşebilirdi. Kimse Necati ya da diğer maktuller
hakkında doğru dürüst bir şey söylemedi sadece Necati’ nin yakın arkadaşı
olduğunu söyleyen birisi kaçamak cevaplar veriyor konuşurken gözlerini
kaçırıyordu. Burak komiser bir kenara çekip iyice sıkıştırdı, adam sonun da
çözüldü
“Ben
günaha girmek istemem komiserim kul hakkı olur korkarım ben konuşmam” dese de
sonunda anlattı.
“Necati bir gece nöbetteyken Hasan
Aladağ’ın hastaneden çıktığını görmüş onun böyle geç saatlere kadar çalışmasına
alışkınmış çünkü hep acil bir ameliyat olur o yüzden geç saatlere kalırmış Hasan
hoca ama garip olan hocadan beş dakika sonra Banu hanımın da çıkmasıymış. Buna şaşırmış
Necati çünkü şaşırmakta haklı komiserim onun böyle gece kalmasını gerektirecek
acil bir işi olmaz ama yine de üzerinde durmamış bizimki (ne de olsa bunlar doktor kim bilir hangi
hasta için burada kaldı kadıncağız) diye
düşünmüş. Doktorların ikisi de otoparka
yürümüşler. Aradan yirmi dakika kadar bir zaman geçmiş ancak doktorların
arabaları kapıdan çıkmamış Necati’ de acaba bir aksilik mi oldu diye merak edip
o tarafa yürüyünce tövbe tövbe, bu ikisini dudak dudağa öpüşürken görmüş çok
utanmış hemen oradan uzaklaşmış kendini belli etmemiş ama dayanamayıp birine
söylemiş işte dedikodu buradan yayıldı. Ben de günaha girdim şimdi bak ölmüş
insanların arkasından konuştum”
“Yok
canım, olur mu öyle şey sen adalete yardım ediyorsun daha sevaba giriyorsun”
diyerek adamı teselli etti sonra da “Cinayet sebebi bu olabilir” diye düşündü
Burak “ancak doktorların öldürülmesi bu çerçeveden bakınca mantıklı bir sebebe
dayandırılabilir ancak güvenlikçiyi niye öldürdü? Kim bilir dedikoduyu
çıkardığı için belki de” dedi kendi kendine.
Hemşirelerle, doktorlarla ve diğer hastane personeli ile konuştu aslında
herkesin dedikodudan haberi vardı ama kimi inanıyor kimi inanmıyordu. Sadece Hasan Aladağ’ın hemşiresi “ Karısı ile
hiç anlaşamıyordu, mutlu olmak onun da hakkıydı bunu ona Banu hanım veriyordu
ne var bunda” diyerek söylentileri doğruladı.
Tülay, eczacı kadınla konuşunca kocasının bir
ilişkisi olduğunu bildiğini ve bu nedenle kocasına karşı kin beslediğini anladı
böylece Dr. Hasan Aladağ’ın karısı Füsun Aladağ’ı cinayet şüphelisi olarak
merkeze çekip sorguladılar fakat kadın kocasına olan kızgınlığını saklamıyor
ama onu ve diğerlerini öldürdüğünü kabul etmiyordu.
“ Niye yapayım böyle bir şeyi? Boşanırım
olur biter” diyordu
Bu arada otopsi sonuçları çıktı, üç
maktulde de risin adlı bir zehire rastlanmıştı, ölüm nedenleri buydu. Başkomiser
bu zehri tanıdığını gösterir bir bakışla başını salladı;
“Risin çok tehlikeli bir zehirdir mesleğe
ilk başladığım yıllarda bir intihar vakasında rastlamıştım. Adam çok az bir miktarı almış hemen öleceğini
sanmış oysa iki gün can çekişti bütün organları teker teker iflas etti en son
nefes borusu felç oldu zavallı boğularak öldü. Bunlar bir bilemedin
bir buçuk saat içinde öldüler demek ki vücutlarına giren miktar çok fazla ” dedi.
“Şu meşhur
(breaking bad) dizisinde pek adı geçerdi bu zehrin buymuş demek ki” dedi
Tülay
“ Sen onu boş versene kızım biz onu 007 James Bond’ dan öğrendik bir kere senin
yaşın yetmez” dedi Burak Tülay’ a takılarak. Genç kızın toyluğunu şaka konusu
yapmaktan hoşlanıyordu.
“ Bırakın şimdi dizileri ajanları filanda bu
doktorun karısının böyle bir zehire erişimi var mı ya da sağlayabilir mi
araştırdınız mı iyice?” diye terslendi Başkomiser Hakkı. Ortada bir vaka hele
bunun gibi çok ölümlü bir vaka varken dalga geçilmesine çok kızardı.
“ Olabilir komiserim” dedi Tülay. “Kadın hastanenin eczanesinde çalışıyor.
Eczane hastane yönetimi tarafından işletiliyor ama dışarıyada satış yapıyorlar
bu arada çeşitli zehirleri, fare zehri ve çeşitli böcek ilaçlarını satmak içinde
izinleri var. Bu ilaçların arasında risin var mı diye bakarım. Aa bir
dakika amirim şimdi google dan baktım bu
zehir aslında hintyağının elde edildiği bitkiden çıkarılıyormuş eczanenin vitrininde bir ilan görmüştüm. Hintyağı
ile yapılan altenatif tıp ürünü merhem satıyorlar ”
“Hmm” dedi yaşlı komiser “ Bu ilginç ancak tek başına yeterli değil. Kadının
katil olduğunu bununla kanıtlayamayız ancak Tülay sen mutlaka o eczanede risin
ya da risin içeren bir madde, ilaç var mı bir de şu hintyağlı merhemi kim
yapıyor araştır tam sonuca ulaştırmasa da risine erişimin kolay olduğunu ispatlamak yine
de çok önemli fakat mutlaka başka bir şeyler de olmalı. Bu eczacının o gün
hastaneye geldiğini tesbit edebildiniz mi?”
“ Gören olmamış amirim ama şimdi bilgi
işlemden güvenlik görüntülerini tekrar istedim dün bakmıştık hastanede ama o
zaman kadını bilmiyorduk şimdi tekrar bakalım belki görüntülerde bir şey
yakalayabiliriz.”
Tülay çalan telefonunu başkomiserin yüzüne
suçlu suçlu bakarak açtı adamın çalan telefonlar baş siniriydi, konuşmak için
biraz uzaklaştı onlardan. Konuşması
bitince aceleyle yanlarına koştu.
“Amirim şimdi çok ilginç bir bilgi aldım.
Hani metroda bir kadın ölmüştü hatırladınız mı? Raylara düşmüş ve elektrik
çarpmıştı?”
“Ne var?” der gibilerden baktı komiser
genç kıza
“ İşte o kadın yani Perihan Tuncer’ de bu bizim
hastanede çalışıyormuş ve ölüm sebebi elektrik değil risin zehirlenmesi.”
“ Haydaa!” dedi Burak “ Bu da nereden çıktı
şimdi? O zaman dört mü oldu yani maktul sayımız?”
“ Öyle görünüyor” dedi başkomiser Hakkı düşünceli bir hali
vardı. Sonra silkinerek bağırdı “ Hani görüntüler Burak ama dur önce şu yeni
kadının bilgilerini bulun görüntülere sonra bakarız”
İki yardımcısı da koşarak çıktılar, biri
kadın hakkında bilgi almak için diğer şubeye koştu diğeride hastaneye.
Döndüklerinde ikisinin de elinde bilgiler tamamlanmıştı.
“Amirim Kadın hastanede kulak burun boğaz
bölümünde çalışan bir hemşire o gün işe gelmiş ancak bir müddet sonra
hastalandığını söyleyerek izin almış ve gitmiş. Bu kadın daha önce uzun yıllar
Hasan Aladağ’ın yanında onun hemşiresi olarak çalışmış iki yıl önce bu bölüme
geçmiş. Genç ve güzel bir kadın ayrıca evli ve bir çocuk annesi, Keçiörende oturuyor
kocası bir fabrikada memur çocukları daha bebek.”
“ Bende ki bilgiler de aynen bunlar efendim
bir de kadının fotoğrafı var elimde” dedi Tülay sırıtarak.
Fotoğrafa bakan başkomiser “ Kadınla doktorun arasında herhangi bir şey
yaşanmış mı? Yani bir gönül ilişkisi ya da o bölümden ayrılmasına neden olacak
bir kavga husumet falan?” diye sordu soruyu Burak cevapladı.
“ Yok
amirim, kadının sırtı ağrıyormuş ameliyatlarda zorlanıyormuş o da ayrılıp daha
kolay bir bölüme geçmiş yani hastanedekilerin söyledikleri bu. Etrafı
sıkıştırdım ama herkesin çok sevdiği bir kadınmış asla böyle bir şey olamaz
dediler kocasını çok severdi evlenebilmek için ne zahmetlere katlandılar” diye
anlattılar
“ Ne zahmetiymiş o ailelerini falan mı
terk etmişler?”
“ Yok, para pul sıkıntısı işte öyle, fakat
benim aklıma acaba bu kadın doktor Hasan’ın Banu doktorla ilişkisini biliyor
muydu acaba diye geldi. Onun öldürülme sebebi de bu olmasın? “
Burak’ın bu sözü üzerine biraz düşündü
Başkomiser Hakkı sonra da “ Tamam bu kadar yeter şu görüntüler hazır mı bir
bakalım?” dedi. Üçü de bilgisayar ekranının başına toplandılar, Tülay görüntüleri
açtı seyretmeye başladılar önce bir şey yok gibiydi bakarken Başkomiser Hakkı birden;
“şurada durdur” diye bağıdı. Durdurulan
görüntüde metroda ölen Hemşire Perihan, Dr Hasan’la hastane binasının girişinde
konuşurken görülüyordu.
“Şimdi bir daha oynat ama yavaş”
“Bak! Eline bak kadının, eline bak bir şey
verdi doktora bir şey verdi. Büyüt bakayım büyüt ne veriyor görebiliyor muyuz?”
“Hayır, efendim doktor cebine koydu
aldığını, yalnız demin ki seyredişimizde fark ettiğim bir şey var. Bakın, bu
hastanenin merdivenlerinden bir görüntü Dr. Hasan kapıdan giriyor, Perihan hemşire
ile karşılaşıyor, sonra sola dönüyor daha sonra şurada yine ortaya çıkıyor
merdivenlerde yani yukarı çıkacakken bu seferde Dr. Banu ile karşılaşıyorlar ama
başkaları var önlerinde kalabalık burası net görülmüyor fakat sanki konuşuyor
gibiler.
“Tülay şu otopsi raporuna bir daha bak bakayım
maktullerde zehirden başka ortak bir madde bulunmuş mu ?”
“Hemen bakıyorum” dedi Tülay,
bilgisayarında raporu açtı okudu sonra başını kaldırıp “ Allah Allah, amirim
üçünün de midesinde kuru üzüm kalıntısına rastlanmış”
Başkomiser Hakkı Yiğit belli belirsiz
gülümsedi. “Burak sen Perihan Hemşirenin evinde bir arama başlat. Tülay sen de
hastaneye git bu hemşirenin elbise dolabını ve güvenlikçinin adli tıptaki
elbiselerini kontrol et hemen hadi”
İki saat sonra Emniyet Müdürünün kapısını
tıklatan Baş komiser Hakkı içeriye girdi ve;
“Olayı çözdük müdürüm ve Eczacı hanımı serbest
bıraktık çünkü onun hiçbir suçu yok. Olaya verdiğiniz önem nedeniyle bizzat
gelip anlatmak istedim” dedi. Müdürün yer göstermesi üzerine çalışma masasının
önündeki koltuğa oturdu.
“ Dördüncü maktulümüz Perihan Tuncer
sevilen bir kıdemli hemşire aynı zamanda Manisa’lı. Memleketinden bir küçük çuval
kuru üzüm gelmiş, bu çuvalı
apartmanlarının bodrumundaki depolarına koymuşlar fakat bodruma lağım fareleri
dadanmış. Perihan Hemşirenin kocası tarım ilaçları ve çeşitli haşere öldürücülerin
üretildiği bir fabrikanın laboratuvarında çalışıyor. Bu fabrika ar-ge çalışması
olarak risin adı verilen bir zehirle yeni tür bir fare zehri yapmaya
uğraşıyormuş. İşte hemşirenin kocası işyerinden izinsiz aldığı bu zehri eve getiriyor.
Söylediğine göre, gerekli önlemleri alarak bodrumun çeşitli yerlerine
bırakıyor. Bodrum farelerden temizleniyor
daha sonra da kapıcıdan bodrumu iyice süpürüp yıkamasını istiyor, kapıcı sadece
yıkıyor bu arada kalan saf zehir suya karışıp depo odasının kapısının altından
doğruca üzüm çuvalına ulaşıyor çuval bir şekilde tamamen ıslanıyor ve çuval
bezi suyu emiyor, zehir içindeki üzümlere karışıyor. Bu olaydan kısa bir süre
sonra aşağıya üzüm almaya hemşirenin kocası iniyor bir miktar alıp eve getiriyor, Perihan hemşire
üzümleri cebine doldurup hastaneye gidiyor.
İlk önce girişte duran güvenlik görevlisi Necati Arslan’ a veriyor
zavallı adamın üniformasının cebinde üç beş üzüm bulduk, sonra kapıda
karşılaştığı Prof. Dr. Hasan Aladağ’ a, O’ da merdivenlerde sevgilisi Doç. Dr.
Banu Şenlikoğlu’ na ikram ediyor. Perihan hemşire kendisi de yediği için
hastalanıyor ve izin alıp çıkıyor ama evine varamadan metroda raylara düşerek
ölüyor diğerlerini de biliyorsunuz. Evin
bodrumunda ve evde bulunan üzümlerle güvenliğin ve hemşirenin cebinden çıkan
üzümler tahlil laboratuarında test edildi hepsi yoğun miktarda risin maddesi
ihtiva ediyor. Hemşirenin kocası biz olanları öğrendikten kısa bir süre sonra
hastanede öldü. Kendisi yememişti ancak üzümleri alırken ellerine bulaşan zehir
onu da birkaç gün içinde öldürdü maalesef kapıcıda şu anda hastanede ölüm kalım
mücadelesi veriyor. Apartmanı karantinaya aldık bütün bodrum zehirden arındırıldı,
oturanlar tek tek sağlık muayenesinden geçiriliyorlar ama çok şükür şu ana
kadar başka kimsede zehirlenmeye rastlanmadı”
Müdür başını salladı “katil üzüm ha?” dedi
“Üzüm efendim, sadece birkaç tane kuru üzüm ve ölümcül dikkatsizlik
”
Esra Gürel Şen- Kasım 2018
Yorumlar
Yorum Gönder