ŞEKLİM OTO YIKAMA
Salihli’ nin otoyol kenarındaki
mahallesinde Şeklim Oto Yıkama’ nın hemen üstündeki üç odalı bir daireye yeni
taşınmışlardı. Nejla, üç çocukları gözleri görmeyen kaynanası ve köftecide
ocakçılık yaptığı için her daim köfte kokan kocası Tahir ile birlikte
taşındıkları onbirinci evdi bu. Tahir’ in köfteciden aldığı maaş kalabalık
ailesine yetmediği için genellikle kirayı ödeyemez ve kısa sürede ev sahibi ile
kavga ederler zorlamayla oturma sürelerini bir kaç ay daha uzatıp sonunda
taşınırlardı.
Evliliklerinin ilk gecesinin hediyesi olan büyük kızları Seda
onsekiz yaşına basmıştı. Neredeyse daha sokakta oynarken Tahir’ le evlendirilen
Nejla tüm sevgisine rağmen hemen doğup gençliğini yaşatmadığı için büyük kızına
karşı tepkiliydi ancak Allah vergisi olarak kaygısız yaratılmış kızcağız
annesinin öfkesinin diğer kardeşlerine değil de neden hep kendine yöneldiğini
dert etmez “ anadır döverde, severde” deyip güler geçerdi. Zar zor bitirdiği
liseden sonra üniversiteyi aklına bile getirmemiş, evlilik hayalleri kurarak
Salihli’ nin gelin adayları arasına karışmıştı.
Ablasından sadece bir buçuk
yıl sonra doğmuş olsa da belki ismini kendisi koyduğundan olacak ikinci kız
Dila her zaman annesinin gözdesiydi. Dila ablası Seda’ nın tombul sayılabilecek
yuvarlak hatlarına, iri kalçalarına dolgun göğüslerine karşın ince uzun bir
kızdı. Nejla kızına bakıp gülerek “şuna
bak eli kocaman ayağı kocaman ne beli var ne göğüsleri ayol Allah erkek
yaratmak istemiş te sonradan vazgeçmiş” derdi. Görünüşüne yapılan bu acımasız
ithamlar Dila’nın gücüne gitsede belli etmez enerjisini derslerine vermeye
çalışırdı. Kurtuluşunun okullarını başarıyla bitirip bir an önce Salihli’den
uzaklaşmakta olduğunu yerleştirmişti kafasına. Zekiydi ve çalışkandı. Seda’ nın
ittire kaktıra geçtiği sınıfları takdirnameler, okul birincilikleri alarak
geçiyor onun başarısı Nejla’ nın ve Tahir’ in zorlu hayatlarının gurur kaynağı
oluyordu.
Ablalarından tam on
sene sonra doğup Tahir’ i sevinçten neredeyse bütün Salihli’ ye çikolata
dağıttıran Mertcan bu sene dördüncü sınıfa geçmişti. Öğrenim konusunda Seda
kadar isteksiz olmasa da Dila kadar da başarılı değildi. Orta karar bir
standart tutturmuş şimdilik okuyordu.
*****
Yeni taşındıkları
apartmanın altını tamamen kaplamış Şeklim Oto Yıkama’ nın sahibi Özcan
Karaburun her ne kadar kendini büyük iş adamı olarak görse de yıkadığı otoların
sayısı mahallelinin külüstürleri ile köşedeki taksicileri geçemiyordu
Babasının bütün
hevesine karşılık endüstri meslek lisesinin ikinci sınıfına kadar okuyabilmiş
sonra okula gitmeyerek atılmayı garantilemişti. Babası çaresiz tutmuş oğlunun
elinden doğru oto sanayine tanıdık bir ustanın yanına çırak vermişti
Özcan’ı. Delikanlı on altı yaşından beri kaportacısından motorcusuna,
boyacısından elektrikçisine araba tamirinin her aşamasında çalışıp sonunda
annesine ninesinden kalan bağ evini sattırdıktan sonra Şeklim Oto Yıkama’
yı açmayı başarmıştı. Apartmanın
altındaki üç dükkanı duvarlarını yıkarak birbirine eklediğinden, ön bahçeyi ve
arka bahçeyi ise yıkama yeri olarak kullanıp her yeri çamur içinde
bıraktığından apartman sakinleriyle sürekli kavga halindeydi. Kendince
yakışıklı, bıçkın tavırları akşamları spora gittiğinden gelişmiş kasları her
zaman üzerine bir numara dar gelen gömlek ve pantolonlarıyla mahallenin koca
bekleyen kızlarına iç çektiren bir görüntüdeydi. Eh çapkındı da, nefsine fazla
söz geçiremez gençliğinin verdiği gözü karalıkla yaş farkı gözetmeden kendisine
bakan her güzelin peşine takılırdı. Ona göre kadınlar zaten bunun için vardı.
En sevdiği hobisi
kendisi gibi arkadaşlarıyla arada sırada ava çıkmaktı. Bir kadınla birlikte
olduğunda hissettiği heyecanı ve tatmini bir de tüfeğini doğrultup bir hayvana
ateş ettiğinde hissedebiliyordu ancak.
Özcan Seda’ yı
apartmana taşındıkları o ilk gün gördü. Kırmızı fırfırlı eteği eşyaları taşımak
için her eğilip doğrulduğunda kalçalarının dolgun biçimini gözler önüne
seriyor, ikide bir küçük kahkahalarla süslediği sesi kulakta hoş bir tını
bırakıyordu. İşte önünde avlanacak yeni bir av vardı, kıza baktıkça
yüzüne sırıtması daha bir yayıldı “yardım lazım mı küçük hanım?” derken
bakışları davetkar sesi manalıydı.
Seda ve Özcan’ ın
tanışmaları, konuşmaları ve evlenmeye karar vermeleri iki ay sürdü. Seda ne
yapmış ne etmiş avcı Özcan’ı bu kez o avlayıp evliliğe ikna etmeyi başarmıştı. İki
apartmanın arasındaki boş arsaya plastik sandalyeler dizildi, akraba ve
komşuların elektrosaz eşliğinde oynayıp terlediği neşeli bir düğünle
evlendiler. Genç çift Şeklim Oto Yıkama’ ya iki sokak mesafede kiralanan zemin
dairesine yerleştiler. Üç yıl içinde arka arkaya doğurduğu oğlanlarla iyice
şişmanlayan Seda’ nın kalça ve göğüs çıkıntılarına birde göbek eklenmişti. Annesinin “ biraz zayıflasan” şeklindeki
önerisine “yemeğin salçalısı, kadının kalçalısı makbuldür” gibi bayat bir klişe
ile cevap verip kabul günlerinde hamur işlerini götürmeye devam etti.
Evlilik hayatı Özcan’ın
kadın avcılığına bir engel teşkil etmiyordu. Hatta bu işi artık gizli yapmak
zorunda oluşu ayrı bir heyecan ayrı bir zevk veriyordu ona. Hoşuna giden bir
kadın oldumu peşine takılmakta hiç mahsur görmüyordu.
Boş zamanlarında dükkanının
önüne attığı sandalyede eski mahalle arkadaşlarına açık saçık fıkralarla
süslediği çapkınlık maceralarını anlatıp böbürlenmek sıradan hale gelmişti. Bir
gün arkadaşlarının;
“ Oğlum sen evlisin len ayıp olmuyor mu bu
kadar, bak çoluğun çocuğun var” diyen uyarılarına gülerek
“ Biz erkek adamız
oğlum. Aslana gem vurulur mu? Allah adamları avcı, kadınları av olarak
yaratmış. Hem ben onarlıda mutlu ediyorum. Benimle beraber olup ta pişman olan
yoktur oğlum siz derdinize yanın” diyerek cevap verdi.
“ İyi de Seda yenge
öğrenirse bir gün ne yapacaksın?” diye soran arkadaşına
“ Öğrensin oğlum
korkacakmıyız kadın kısmından. Az dırdırlanır sonra susar oturur, isterse
oturmasın elimin tersi her zaman emrine amade” dedi ters ters. Karısından bahsedilmesi
sinirlerini geriyordu.
“ Valla Seda yenge
bunun yaptıklarını bir öğrensin anında terk eder bunu” diye sırıtan amcasının
oğluna ani bir öfkeyle dönüp yakasına yapıştı
“ Beni terk edecek
kadın daha anasından doğmadı lan ne biçim konuşuyon sen. Beni bırakanı ben bu
dünyada bırakır mıyım, alırım canını bitiririm işini”
Arkadaşları itiraz
etmeye hazırlanan amca oğlunu kaş göz işaretiyle susturup Özcan’ı
sakinleştirdiler.
“ Şu karşı apartmana
yeni biri taşınmış diyorlar duydun mu Özcan kimmiş tanıdık biri mi?” diye
konuyu değiştirdi ilkokuldan arkadaşı Hasan
“ Pek tanımıyorum
şoförmüş adam galiba ama karısı fena parça değil”
“Len oğlum aklın
fikrin uçkurunda Allah islah etsin seni” diyen arkadaşları bir müddet sonra
dağıldılar.
Tam dükkan dan içeri girmeye hazırlanırken
karşıdan gülümseyerek gelen baldızı Dila’yı gördü Özcan. İçeri girmekten
vazgeçip kıza doğru yürüdü.
“ Nerden geliyon kız
böyle süslenmiş püslenmiş?”
“ Arkadaşlarla
buluştum Özcan abi, oradan geliyorum.”
“ Ne arkadaşıymış
bakayım onlar. Yanlış bir şey olmasın ha!”
“ Aman abi, kim olacak
bizim her zamanki kızlar işte. Sen nasılsın, ablam oğlanlar iyi mi?”
Konuşurken kızdan
yükselen parfüm kokusunu çaktırmadan içine çekerek;
“ İyiler, iyiler her
zamanki gibiler işte. Ben de ne yapayım araba tellaklığına devam” deyip espri
yapmış olmanın güveniyle sırıttı. Dila’da güldü sonra eliyle apartman kapısını
göstererek;
“ Hadi ben gidiyorum,
zaten geç kaldım annem söylenecek şimdi. Ablama selam söyle” diyerek apartman
girişine yöneldi genç kız.
“ Güle güle” dedi
Özcan buğulu bir sesle iç geçirerek.
“Valla kaynanam erkek
gibi diyor ama hiç te fena değil bu şıllıkta nasıl gidiyor bak tay gibi”
*****
Dila kendisinden umulduğu gibi üniversite
sınavında yüksek bir puan alıp Ege Tıbba girmeyi başarmıştı. Başarısı ona
devlet yurdunda ücretsiz kalma imkanıda sağladı. Hazırlığı tamamlayıp
birinci sınıfa geçtiği sene Salihli’ ye döndüğünde annesi onu en sevdiği yemekleri
yaparak karşıladı. Nejla “ Erkek kızım benim ne varsa sende var. Babanda bende
bütün umudumuzu sana bağladık sen okulu bitirip doktor olunca belki bizide
yanına alırsın İzmir’ e ha?” deyip hayallerini kızının da hayalleri yapmaya
uğraşıyordu. Oysa Dila annesinin onu her “erkek kızım” diye sevişinde inciniyor
onlardan kaçmak uzaklaşmak hatta ona hiç ulaşamayacakları bir yere belki yurt
dışına gidebilmek için var gücüyle çalışıyordu.
Yaza gelen kurban
bayramında Nejla’lar gözleri görmeyen kayınvalidesinin memleketi mi göreceğim
diye tutturması üzerine hep birlikte köye gitmeye karar verdiler. Bayramın ilk
günü bayramlaşma ve kurban kesimi ile geçti. Gece halasının küçük köy evinde
erkekler bir odaya kadınlar diğer odaya sıkış tıkış yerleştiler. Kayınpederi ve
evin oğullarıyla birlikte yattıkları odada, damat olduğu için kendisine ayrı
yer yatağı yapılarak ikram edilmiş Özcan büyük oğlunuda yanına alarak yatmıştı.
Oğlanın uyurken attığı tekmelerden ve kayınpederinin horultusundan bunalarak
dışarı çıkmaya niyetlendi. Kadınların yattığı odanın önünden geçerken halanında
en az kayınpederi kadar gürültülü horuldadığını duyarak diğerlerine acıdı hava
alsın diye aralık bırakılmış kapıyı hafifçe itti içeride üst üste yatan
kadınlara baktı.
“Üf anam şunların
arasına bir atlıcan” diye geçirdi içinden sonra odadakiler kimler olduğu aklına
gelince kendi kendine gülüp bahçeye çıktı.
Ertesi günü Salihli’ye
dönecek olan Seda’ larla ders çalışacağım diye bahane edip Dila’ da gitmeye
karar verdi. Canı şu sıcak yaz gününde
halasının küçük köy evinde annesiyle ya da kuzeniyle bir gece daha koyun koyuna
yatmayı hiç istememişti doğrusu. Üstelik bayram kurban bayramıydı, köy
kurbanlık kokusundan geçilmiyordu. Tahir,
Salihli’ ye dönüp evde yalnız kalmasını istemiyordu akşamları ablasına gidip
gece onlarda kalması şartıyla izin verdi. Dila, babasının bu titizliğine “
bütün sene tek başıma İzmir’ de yaşıyorum burada mı kalamayacağım” diye itiraz
etse de dinletemedi, akşamları ablasına gitmeye razı oldu.
Salihli’ ye
döndüklerinde ablası ve eniştesi onu eve bıraktılar. Aynı gün evde aylak aylak
gezinirken arkadaşı Hakan’ ın görüntülü aramasıyla mutlu oldu genç kız. İki genç gülüşüp kıkırdaşarak uzun zaman
konuştular. Telefonu kapattıktan sonra aralarında yeni yeni filizlenen duygusal
etkileşimin etkisiyle heyecan ve sıcaktan terlediğini fark etti. Neşeli bir
şarkı mırıldanarak kendini duşun altına attı. Ilık su rahatlatmış Hakan’ la
yaptığı görüşme onu sevindirip gevşetmişti. Islak vücuduna koltuk altlarından sarındığı
havlu ile yüzükoyun yatağına uzandı kulağına kulaklığı takıp telefonundan
sevdiği romantik bir müzik açtı dinlerken uyuyakaldı.
*****
Özcan, Seda’ nın
talimatıyla baldızını onlara götürmek üzere kayınpederinin kapısına geldiğinde
saat neredeyse beş buçuk olmuştu. Bir saattir dükkanın arkasında arkadaşı Hasan’
la laflıyorlardı. Ah şu Hasan nerdende bilirdi bunca açık saçık fıkrayı, gülmekten
kasıkları ağrımıştı. Yaz günü için erken bir saat olsa da Seda “vakitli gelin
sofrayı arka balkona kuracağım” demişti. Erken gelmekle sofranın arka balkona
kurulmasının ilişkisini anlamasa da Seda’ ya bazı konularda itiraz etmemeyi zaman
içinde öğrenmişti Özcan, yoksa dırdırıyla baş edilmezdi karısının. O koca
bedeniyle salına salına bütün evi gezer bir o odaya bir diğer odaya girer hiç
durmadan söylenir, lafı evlendikleri gün takılmayan takılardan başlatıp son
gittikleri piknikte yiyemediği tavuk kanatlarına kadar getirir adamın başını
döndürürdü.
Kapıyı üst üste bir
kaç kez çaldı. Açılmayınca “Nerde bu kız?” diye söylenerek cebindeki anahtara
davrandı. Kayınpederi ne olur ne olmaz diye her zaman onda da bir yedek anahtar
olmasını isterdi. Kapıyı açıp içeri girdi. Ev şampuan kokuyordu. Koku hoşuna
gitti.
“Dila” diye seslenerek
evi dolaştı sonunda kızın odasına yöneldi kapı açıktı içeriden Dila’ nın
uyuduğunu anlatan düzenli nefes sesleri geliyordu. Odaya girdi gördüğü manzara
karşısında dondu kaldı. Genç kız sere serpe uzanıvermişti yatağa. Kulağında kulaklık,
uykunun derinliklerinde uyuyordu.
İçindeki şeytan
harekete geçti adamın. Bu kız şimdi bu saatte bu şekilde tam karşısında niye
uyuyordu? Onun geleceğini tahmin etmeliydi. Öfkelendi. Kızı böyle hiç
görmemişti Özcan, yutkundu. İnceden bir ter vücudunu sarmaya başladı. Öfke
yerini yavaş yavaş başka bir duyguya bırakıyordu. Karısın hantal bedeni geldi
aklına bir de şu karşısında duran “Afrodit” e baktı. “ İki kardeş bunlar ya”
dedi kendi kendine kıskançlıkla “ Bana su kabağı düştü bu inciri kimbilir kim
yiyecek”. O kıza bakıp kendine acırken kız uykusunun içinde hareketlendi
bacağının birini kaydırdı yan döndü, Özcan bütün kanının tek bir organına
toplandığını hisseti baskı gitgide artıyor ve beyni yavaş yavaş devreden
çıkıyordu. Yutkundu kıza seslenip uyandırmakla orada durup bakmak arasında
kararsızdı, eli istemsizce kendi bacak arasına gitti. “O...u karılar” diye geçirdi içinden “ işiniz gücünüz
bizi ayartmak alt tarafı bir sümüklü erkek Fatma yahu beni getirdiği hale bak
ama biliyorum onunda bende gözü var yoksa niye dönsün bizimle vay şırfıntı daha
önce niye düşünemedim ben bunu”. Kız
yine kıpırdandı pozisyonu değişmemişti ama Özcan baskıyı daha bir şiddetle
hissetti. Biraz daha bekledi sonra artık düşünemez oldu. Kıza bakarak mekanik
hareketlerle pantolonunu çıkarıp kızın üstüne abandı uykusunun arasında ne
olduğunu anlamayan Dila panikle uyandı tepesine çıkmış adamı ve niyetini
anlayınca debelenmeye ve bağırmaya başladı. Kulağındaki kulaklık fırladı
telefonu yatak başının kenarına düştü “ Özcan abi napıyorsun? Bırak beni abi”
diye bağırıyordu ancak Özcan sınırları çoktan geçmişti artık. İri bedeninin gücünü
kullanıp kızı altına almayı başardı. Ancak
bağırıyordu Dila susması için eliyle kenardaki küçük yastığı kızın ağzına
bastırdı, diğer eliylede kollarını tutmaya çalışıyordu ki ne kadar zaman buna
uğraştığını hatırlamayacaktı daha sonra tam yakaladığını düşündüğü sırada kızın
artık çırpınmadığını farketti Dila sessiz ve hareketsiz kalmıştı. Sonunda
onunda razı olduğunu düşünerek iştahla bitirdi işini. Kızın üstünden kalkıp
yatağın kenarına oturduğunda nefes nefeseydi.
“ Dila, delirttin beni
çıldırttın kız ama kabahat sende aklımı aldın kızım. Neyse üzülme ben ablanı
boşayacağım zaten sonra hemen evleniriz seni ortada bırakmam merak etme”
Kızdan hiç bir tepki
gelmedi. Yataktan kalkıp Dila’ ya doğru döndü hiç kımıldamıyordu. Omzundan
tutup sarstı ağzına kapattığı yastık yana düştü dehşetle kızın morarmış
dudaklarını dışarı fırlamış gözlerini gördü. Bir kaç kez daha sarstı “ Dila,
Dila” diye seslendi ama genç kızdan ne bir ses ne de bir nefes çıktı.
Ölmüştü.
Özcan tamamen kendine
gelmişti artık. Süratle pantolonunu giydi. Banyoya gidip elini yüzünü yıkadı.
Bu arada sürekli düşünüyor ne yapması gerektiğini kestirmeye çalışıyordu.
Tekrar Dila’ nın yanına döndü bir umut yeniden sarstı ama sonuç aynıydı. Dila
cansız bir beden olarak yatıyordu karşısında.
Yere çöktü
ellerini başının arasına alıp “ ne yaptım ben, ne yaptım” diye dövündü. Koca
erkek bedeni hıçkırıklarla sarsıldı. Kendi karanlık yüzü ile tanışmasının şoku
ve bundan sonra olacakların korkusuyla olduğu yerde büzüldü. On dakika kadar bu
vaziyette kaldı sonra fırlayarak doğruldu aklına gelen bir çare Dila’ yı geri
getirmese de kendini kurtarabilirdi. Koşar adım sokak kapısına yönelip apartmana
çıktı etrafı dinleyip kimsenin olmadığını anlayınca merdivenlere yöneldi sessiz
ama çabuk adımlarla indi, bodrum kapısından arabaları yıkadığı arka bahçeye
oradanda kendi dükkanına girdi. Dip taraflardan bir yerden kocaman bir çadır
çantası çıkardı. Arkadaşlarıyla ava giderken kullanırlardı eskiden.
“ Buna sığar” diye
söylenip tekrar apartmana yöneldi. Yine sessiz ve dikkatli, kimseye görünmeden
eve girdi. Ölü kızın yanına gelince çantayı açtı ağırlaşmış cesedi zor bela
sürükleyerek çantanın içine soktu. Zavallı kızın bedeninin üzerine havluyu
örttü, çantanın fermuarını kapatıp kemerini bağladı. Çantayı sırtlandı ağzından
istemsiz bir inilti çıktı. Çok ağırdı yükü fakat aldırmadı yine sessiz bir
şekilde merdiven korkuluklarından güç alarak bodruma kadar taşıdı sonra da
sürükleyerek kendi dükkanına götürdü. Bu arada onu kimsenin görmediğinden
emindi. Biriyle karşılaşsa kurban kestikte eti kasaba götürüyorum diyecekti ama
gerek kalmadı. Dükkanının arka kısmında tabanda duran tahta kapağı
kaldırıp çadır çantasını içindeki cesetle birlikte aşağıya attı sonra portatif
merdiveni açıp kendide indi. Dükkan bodrumunun idare lambası gibi yanan kör
ışığında bulduğu kazma kürekle beton yeri kırdı altındaki toprağı kazdı
çantanın sığabileceği kadar bir çukur açıp çantayı ve ölüyü buraya gömdü.
Bodrumda geçen yıldan kalma çimentoyu kestiği bidonun içinde kardı ve kapattığı
çukuru bir de çimentoyla sıvadı. Yaptığı işten memnun yukarı çıktı
merdiveni çekip kapağı kapattı. Bu arada karısı Seda yeniden aradı. Ona yanında
arkadaşının olduğunu onu geçirip şimdi Dila’ yı almaya gideceğini söyledi. Seda
söylenerek kapattı telefonu ama Özcan aldırmadı. Elini yüzünü yıkadı üstünü
temizledi tekrar kayınpederinin dairesinin yolunu tuttu ancak bu kez ön kapıyı
kullandı. Apartmana girerken en üst katta oturan her daim kavgalı olduğu emekli
memur Hamdi Bey’ in karısı Kevser Hanım’ la karşılaştı
“ Hayrola Özcan
nereye? Nejla’ lar köye gittiler haberin yok mu?” Dedi kadın
“ Var Kevser teyze
onlar gittiler ama ben Dila’ yı almaya geldim. O burada”
“ Hıı, iyi o zaman”
dedi kadın “ Seda’ ya selam söyle” deyip çıktı apartmandan.
Merdivenleri ikişer
ikişer çıkarak dairenin önüne geldi. Uzun uzun çaldı kapıyı. Sonra anahtarla
açıp içeri girdi, girerken apartmandan da duyulacak şekilde bir kaç kez “Dila,
Dila” diye seslendi sonra kapıyı kapatıp doğruca kızı öldürdüğü odaya gitti.
İlk iş yatağı kontrol etti çiçekli çarşaf iyi görünüyordu kızın üstündeki havlu
yatağın lekelenmesini önlemişti buna memnun oldu. Eline geçirdiği bir bezle
filmlerde gördüğü gibi her yeri sildi. Böylece parmak izi bırakmayacaktı. Evi
bir kez daha kontrol edip çıktı apartman girişinde Kevser Hanım’ la bu kez ters
yönlerde olmak üzere tekrar karşılaştılar.
“ Hani Dila’ yı
alacaktın Özcan?” dedi yaşlı kadın. Sorgular gibi bakıyordu yüzüne. “Yoksa
biliyor mu?” diye geçirdi içinden Özcan korktu sonra kadının bilmesine imkan
olmadığını anladı rahatladı
“ Valla yok evde.
Telefonla arıyorum açmıyor arkadaşına falan gitti herhalde, artık kendisi
gelsin bana ne”dedi baldızına kızmış
gibi konuşarak
“ Yok yani evde iyi
bakalım” dedi kadın sonra birden hatırlamış gibi “ bana bak Özcan yine her tarafı çamur ediyor
senin oğlanlar valla yaz günü ayakkabı yıkamaktan bıktık söyle şunlara
yapmasınlar” dedi öfkeyle
“ Tamam, tamam”
diyerek kadını geçiştiren Özcan “ iyi akşamlar” deyip sıvıştı kapıdan. Hızlı
adımlarla kendi dükkanına girip büro gibi kullandığı dip *****kısma geçti. Oturmadan
Dila’ nın telefonunu aradı çaldı telefon açılmadı doğal olarak. Başını
ellerinin arasına alıp bir müddet oturdu sonra sakin hareketlerle telefonunu
çıkarıp karısını aradı.
“Alo, Seda merhaba
napıyosun? Ha iyi, valla kızım gönderdin beni babanlara ama Dila evde yok.
Telefon ediyorum açmıyor ben anlamadım bu işi. Bir yere falan mı gidecekti sen
biliyor musun?”
Telefonun diğer ucunda
Seda meraklandı
“Allah, Allah ben bir
şey bilmiyorum nereye gitti ki?” Dedi
“ Valla bilmem artık
ben geliyorum eve çok bunaldım sıcaktan bir duş falan alacağım sonra tekrar
bakarım olmazsa bir de sen ara belki seni açar”
“Peki” dedi kadın
sonrasında defalarca aradı kardeşini ama telefon çalıyor bir türlü açılmıyordu.
Özcan eve gitmeden önce bankamatiğe uğradı çekebildiği kadar para çekti
“Ne olur, ne olmaz “
dedi kendi kendine sonra evine gidip duş aldı duşta adeta derisini kazıdı
pişmanlık kor gibiydi içinde ama olmuştu bir kere çare yoktu, şimdi kendini
düşünmeli hiç açık vermemeliydi.
Karakola Dila için
kayıp bildiriminde bulunduklarında saat gece yarısını geçmişti. O saate kadar
akıllarına gelen herkesi aramış bütün arkadaşlarına hatta kaldığı yurda bile
ulaşmaya çalışmışlardı en son köyü arayıp Nejla ve Tahir’ e durumu anlattılar şimdi
onlarda telaşlanmıştı. Çünkü Dila oraya da gitmemişti. Gece yarısı Seda ile
Özcan karakola gidip gözyaşları içinde kardeşlerinin kaybolduğunu
bildirdiler. Ertesi günü bir ara bir şey bahane edip dükkana geldi Özcan
tahta kapağı kaldırıp portatif merdiveni indirdi ve kızı gömdüğü bodruma indi
döktüğü betonun kuruyup kurumadığını kontrol etti sonra evde aklına gelen şeyi
yapıp diğer köşedeki boya tenekelerini yeni betonun üzerine dizdi. Akıl ettiği
şeyi beğenmişti kendinden memnun bir an eserine baktı sonra yukarı çıktı tam
portatif merdiveni çekiyordu ki arkasında duyduğu sesle irkildi. Süratle döndü
adamlarından Celal en az onun kadar korkmuş olarak elinde uzun fırçayla
duruyordu karşısında.
“Özcan abi sen misin
ya, ödümü patlattın ne işin var o fareli yerde?”
“Sende beni korkuttun
len. Asıl senin ne işin var dükkanda? “ diye bağırdı Özcan adamına
“Bayramın üçücü günü
gel dedin ya abi. Geldim işte” dedi Celal
“ Haa öyle ya bugün
bayramın üçüncü günü kafamı kaldı oğlum bizde. Bayramı mayramı unuttuk biz
kendi derdimize düştük iki gündür Dila kayıp polisler, emniyet hepsi ayağa
kalktı, yok kız. “
İçten içe Dila’ yı çok
beğenen Celal kederlendi
“Yapma abi ya çok
üzüldüm şimdi, nereye gider bayram günü Allah Allah” dedi
“Ben de kaç gündür
gelemiyorum, geçen gün boruda bir sızıntı var gibiydi o geldi aklıma ona
bakmaya indim di. Neyse ben gideyim Seda perişan kayınvalide delirmek üzere
yanlarında olayım” dedi Özcan açıklayarak, kafasını salladı delikanlı Özcan
çıktı.
*****
Olay önce Salihli İlçe
Emniyet Müdürlüğü’ ne ardından Manisa İl Emniyet Müdürlüğüne intikal etti.
Polis’ in çabaları boşa çıkıyor genç kızdan haber alınamıyordu. Salihli
emniyetine yeni atanmış olan komiser Mehmet Tanrıkulu bu işle
görevlendirilmişti yeni atandığı bu yerde ilk işinde başarısız olmak
istemiyordu genç komiser.
Kendisi gibi genç bir polis
memuru olan Arda’ yı yanına alarak işe sıfırdan başlamak için kızın en son bulunduğu
yere yani evine gitti. Daha önceden de polis tarafından aranmış odayı bir de
onlar kontrol ettiler. Polis önceki aramasında odada kayıp kız ve diğer ev
halkıda dahil olmak üzere kimsenin parmak izine rastlamamıştı. Bu izlerin
kasıtlı olarak silindiğini akla getiriyordu buna karşılık kızın telefonu
evdeydi yani giderken yanına almamıştı. Ablası Sevda;
“ Dila’ nın telefonunu
almadan bir yere gitmesi imkansız. Yapışık gibi yaşıyordu ona” dedi. Kadının
kardeşinin kaybından duyduğu üzüntü her halinden belli oluyordu.
Telefon yatağın
üstünde hatta yatakla yatak başının arasına sıkışmış olarak bulunmuştu,
kulaklık hala takılı duruyordu ucunda. Muhtemelen müzik dinliyordu genç kız. Telefona
incelenmek üzere el koydu komiser Mehmet, ayrıca ailenin kayıp kıza ait
olduğunu söyledikleri dizüstü bilgisayarı da aldılar. Aile üyelerinin tamamıyla
tekrar görüştüler bu arada dikkatli polis memuru Arda’ nın yatakta bir şey
ilgisini çekti. Çarşafın küçük gül desenlerinden birinin rengi farklıydı.
Yakından bakınca bunun gül deseni değil tam desenin üzerine denk gelmiş kurumuş
kana benzer bir leke olduğunu farketti derhal çarşaf, yatak, yorgan ne varsa
incelenmek üzere alındı.
En son kayıp kızın
eniştesi Özcan Karaburun ile konuştu Mehmet komiser.
“ Dila’ yı almak için
eve geldim, kapıyı çaldım açmadı bendeki yedek anahtarla içeri girdim (Dila,
Dila) diye seslendim hatta duymuştur bağırdığımı mutlaka komşular, sonra eve
baktım olmadığını görünce çıktım telefonla aradım ama telefona cevap vermedi
sonra ben dükkana gittim işlerimi topladım eve gittim. Bu arada eve girerken ve
çıkarken apartman kapısında üst kattaki Kevser teyze ile karşılaştım. Ona
da sorabilirsiniz” Adamın ısrarla hep aynı ifadeyi vermesi hatta kullandığı
kelimeleri ses tonunu bile değiştirmemesi söylediklerini sürekli üçüncü kişiler
tarafından doğrulatma çabası dikkatini çekti fakat fazla üzerinde durmadı
komiser. Ne de olsa aile hala şaşkın ve üzüntülüydü. Üst kat komşusu Kevser Hanım
Özcan’ ın söylediklerini doğruladı bir de ondan etrafı çamur ettiği için
şikayet etti. Bütün komşularla konuştular çoğu bayram nedeniyle o gün evde
yoktu kimse genç kızı görmemişti sadece karşı komşu yaşlı İsminaz teyze Dila’
nın öğleden sonra dört sıralarında banyo yaptığını iddia etti. Banyo
pencereleri birbirine baktığından sesler duyuluyordu. Su sesini hatta kızın
şarkı söylediğini bile duymuştu sözde yaşlı kadın ama diğer komşulardan kadının
alzheimer hastası olduğunu öğrenince bu ifadeyi de dikkate almadılar.
Laboratuvar sonuçlarının
Manisa’ dan gelmesi zaman alacaktı bu nedenle Komiser Mehmet laboratuvardaki
arkadaşını görmeye Manisa’ ya gitti rica etti belki de bir genç kızın hayatı
söz konusu diye işlemleri hızlandırdı o gün akşama çarşaftaki lekenin
sonucunu almıştı. Leke tıpkı tahmin ettikleri gibi kan lekesiydi ancak öyle her
hangi bir kan lekesi değil kadınlarda ilk ilişki sonrası oluşan kanamanın
lekesiydi. Odasında ki fırçadan alınan saç örnekleri ile karşılaştırılan ve DNA
testine tabi tutulan lekenin şüpheye yer bırakmayacak şekilde Dila Esmer’ e
yani kayıp kıza ait olduğu anlaşılmıştı. Bu çok önemli bir bilgiydi kayıp kız
ya evlilik dışı bir ilişki yaşamış, sonra korkup kaçmış ya da tecavüze uğramış
ve kaçırılmış olabilirdi. Kızın bilgisayarında ve telefonunda yapılan incelemede
en son Hakan Üstüner isimli bir şahısla görüntülü konuşma yaptığı ortaya çıktı.
Kayıtlardan adı geçen şahsın İzmir’ de olduğu anlaşıldığından derhal İzmir
polisiyle irtibata geçilip Hakan Üstüner bulundu. Sorgusunda Dila’ yı
tanıdığını hatta yeni yeni görüşmeye başladıklarını ve o günde telefonla
görüntülü konuşma yaptıklarını saklamadı delikanlı o görüşmeden sonra kendisine
bir daha ulaşamamıştı. Hatta belki de görüşmek istemiyor gibi bir sonuç çıkarıp
alınmıştı. Kızın kayıp olduğunu öğrenince çok üzülüp telaşlandı bütün
arkadaşlarının numaralarını verdi. Ayrıca kızın kaybolduğu sırada İzmir’ de
ailesinin yanındaydı. Hakan Üstüner’ den bir şey çıkmadı sonuç olarak
Otobüs terminalinde,
dolmuşlarda, taksilerde yapılan araştırmadan da bir şey elde edemediler Dila’
nın tanımına uyan kimseye ne bilet satılmış ne yolcu olarak alınmıştı. Polis
memuru Arda bütün apartman sakinleriyle yeniden görüştü. Sonuç aynıydı o gün
kimse genç kızı görmemişti. Karşı komşu banyo yaptığı iddiasında ısrarcıydı.
“Ben bu kızın evden
çıkmadığını düşünmeye başladım Arda. Bence ailede bir şey var babayı ve anneyi
yeniden sorgulayalım ha bir de şu enişteyi. Bakalım yine aynı şeylerimi
söyleyecek. Bir de enişteyi enine boyuna bir araştıralım o adamda beni rahatsız
eden bir şeyler var” dedi Mehmet komiser.
Özcan ikinci
sorgusunda Dila’ yı almaya gitmeden önce ne yaptığı sorusuna “arkadaşı Hasan’
la beraber olduklarını sonra karısının telefon edip Dila’ yı eve getirmesini
istediğini” söyleyerek cevap verdi ve önceki
ifadesinin aynısını tekrar etti.
Bütün ifadeler aynı,
şüpheli hiç bir şey yoktu kız sanki yer yarılmışta yerin içine girmişti.
“ Kaç ta gitmişti bu
Özcan apartmana?” diye sordu Mehmet komiser. Kimbilir kaçıncı kez geçiyorlardı
dosyanın üzerinden.
“Akşam yedi buçukta
komiserim”
“ Arkadaşıyla
beraberlermiş sonra onu yollayıp hemen kızı almaya gitmiş değil mi?”
“Aynen”
Komiser Mehmet “Arkadaş
Hasan doğruladı bu olayı hımm. Peki, bu Hasan neyle gitmiş yürüyerek mi?” diye
sordu kendi kendine düşünür gibi konuşarak. Arda elindeki dosyayı karıştırdı
Hasan’ ın ifadesini buldu sonra;
“ Yürümemiş komiserim,
motosikleti varmış onunla gitmiş”
“Güzel” ded komiser “
Evin yakınındaki kavşakta mobese var değil mi? Apartmanın olduğu sokak sol
taraftan İzmir yönüne doğru otoyola bağlandığına göre bu mecburen sağdan gidip
kavşağı kullanacaktır bak bakalım mobese kayıtlarına bu adam o kavşaktan kaçta
geçmiş”
Yarım saat sonra Arda
odaya koşarak girdi.
“ Komiserim” dedi
heyecanla “ Hasan kavşaktan Salihli merkez yönüne saat beşte geçmiş”
Mehmet komiserde heyecanlanmıştı
“Özcan bize yedi buçuk
dedi. Şu Hasan’ı bulun Arda, sorun
bakalım kaçta ayrılmış Özcan’ ın yanından”
Hasan, saati tam
hatırlamasada yedi buçuk olmadığından emindi çünkü o saatte fırından pişirttiği
güveci almıştı. Özcan tekrar getirildi ve yeniden hem de bu sefer zanlı olarak
sorguya alındı. Fakat adam Nuh diyor peygamber demiyor dediğinde ısrar
ediyordu. “Hasan’ın gittiği saati karıştırmış olabilirim, hava çok sıcaktı bizde
köyden gelmiştik yorgundum biraz” diye de kendini savunuyordu.
“ Şu kadın hani
alzheimer olan ya doğruyu söylüyorsa komiserim?” dedi Arda
“ O zaman şöyle bir
zaman çizelgesi çizebiliriz. Dila üç buçukta evden Hakan’ la görüştü, Bu
konuşma telefon kayıtlarına göre otuzsekiz dakika sürmüş yani saat 4.08 olmuş o
saatten sonra banyoya girse ortalama yirmi dakika banyoda kalsa saat 4.28
bilemedin dört buçuk. Hasan beşte gitti hımm. Ben derim ki gidip şu oto
yıkamaya ve apartmana bir daha bakalım” dedi komiser Mehmet, arkasına Arda’ yı
takıp Şeklim Oto Yıkama’ nın yolunu tuttu.
Celal acıklı bir
arabesk şarkıyı Dila’ yı düşünerek dinlerken karşısında polisleri görünce
şaşırdı.
“ Bu bir kaç gün
içinde seni şaşırtan değişik bir şey gördün mü?” diye sordu komiser, Celal’ e
“ Valla komiserim
bayram ya, biz iki gün izinliydik burasıda kapalıydı ben köydeydim zaten malum
kurban işleri falan bayramın üçüncü günü geldim buraya, ben geldiğimde Özcan
abi’ de buradaydı bizim aşağıda bir fareli bodrumumuz var hatta aniden oradan
çıkıp ödümü patlattı az kalsın sopayı indiriyordum Allah korudu” dedi safça
Celal.
“Nerden iniliyor bu
bodruma” dedi Arda
Celal’ in gösterdiği
kapaktan portatif merdiveni kullanıp hepsi aşağıya indiler
“ Boruda sızıntı
varmış ona bakmaya inmiş Özcan abi” dedi Celal açıklayarak
Komiser Mehmet ile
Arda, bu karanlık ve rutubetli yeri
yetersiz ışık altında yer yer telefonlarının ışığını kullanarak incelediler. Tam,
içinde çimento karıldığı belli plastik bir bidon artığı, yığılı boya tenekeleri,
kazma ve kürek, bir kaç tahta parçası, eski bir çimento torbası gibi işe
yaramayan bir sürü şey içinde işe yarar hiç bir şey bulamadıklarını düşünürken
Arda;
“ Komiserim bu
tenekelerin altındaki beton yeni dökülmüş gibi sanki bakın şu altdaki teneke
gömülmüş biraz bakın” dedi.
“Kaldır şunları” diye
emretti Celal’ e Komiser Mehmet. Arda’ nın da yardımıyla boya tenekelerini
çabucak kaldırdılar tenekeler tam kurumamış zeminde yuvarlak izler
bırakmışlardı.
“ Ne burası böyle?”
Diye sertçe sordu komiser.
Celal şaşkındı
“ Valla ben bilmiyorum
komiserim ilk defa görüyorum. Burası böyle değildi” dedi başından korkarak
“Arda merkeze haber
ver, olay yeri ekibini yollasınlar bizde…” deyip
etrafına bakındı sonra Celal’ e doğru hiddetle bağırarak “ Şu küreği ver” dedi.
Küreği bizzat kendisi alıp kazmaya başladı çok geçmeden çadır çantasına
ulaştılar çantayı açıp içinde zavallı kızın havluyla örtülü cesedini
bulduklarında Celal kusmaya başladı doğrusu polislerinde içi bir hoş olmuştu.
Gerisi çorap söküğü
gibi geldi. Özcan daha fazla dayanamayarak çözüldü ve itiraf etti.
“ Neden?” dedi komiser
Mehmet öfkeyle “neden yaptın?”
Özcan gözlerini yere
dikip;
“ Erkeklik işte” dedi
Komiser Mehmet öfkeyle
yakasına yapıştı Özcan’ ın
“ Erkeklere iftira
atma lan. Hayvanlık seninkisi, sapıklık” diye bağırdı elinden almasalar orada
paralayabilirdi Özcan’ı
Biraz sakinleyince
Arda’ ya;
“ İşte buna
dayanamıyorum Arda. Pis nefislerini, sapık beyinlerini bir de erkekliğe
bağlıyorlar ya hırsımdan çatlıyorum. Herif gül gibi kıza üstelik kendine emanet
edilen baldızına tecavüz etmiş ardından öldürmüş bir de (erkeklik) diyor
utanmadan. Ulan erkekliği kim kaybetmişte sen bulmuşsun insan müsvettesi” diye
söylendi.
“Haklısınız komiserim”
dedi Arda elinde Dila’ nın yaz başında
gülerken çekilmiş bir fotoğrafını tutuyordu. Dosyayı açtı fotoğrafı içine koyup
kapattı üstüne (KAPANDI ) mührünü vurup arşive gideceklerin arasına kaldırdı.
Esra Gürel Şen-Ekim
2018
Yazarın Notu :
Erkek olmanın kadınlara karşı, kadınların üstünde bir takım haklar yarattığını düşünmek erkek toplumunun içinde bazılarının işine geliyor olabilir ama böyle bir hak yok. Erkek yada kadın farketmez her iki cinste sadece insandır ve hiç bir erkek hiç bir kadının sahibi değildir kadın da erkeğin hizmetine verilmiş bir mal değildir. Son yıllarda hızla artan kadın cinayetleri ve kadına yönelik suçlar bu gerçeğin gözardı edilmesinden kaynaklanmaktadır. Öyküm cinayete kurban giden tüm kadınların anısına yazılmıştır. Ruhları şad olsun.
Yorumlar
Yorum Gönder