Bu dünya sadece insanlara ait değil...
KEDİ
“Anne oldum,
anne oldum heyoo anne oldum. Ne zor işmiş ya Hu ama başardım iki tane yavrum
var artık, miyav da miyav anne oldum".
İlk defa anne
oluyorum ben. Günlerdir kocaman karnımla mırıl, mırıl dolaştım, ne kadar köşe
bucak varsa hepsine baktım doğum için uygun bir yer aradım. Doğumun yaklaştığını anladığımdan beri diğer
kedilerden uzak duruyorum. Hele çocuklarımın babası olacak o hayırsız tekiri
asla yanıma yaklaştırmam. O aç gözlü,
yavrularımı da yemeye kalkar sonra. Beni baştan çıkarırken takındığı o
nazik haller tatlı tatlı miyavlamalar o yumuşak hareketler gitti şimdi beni
tanımaz, önümden yemek kapan, iki de bir patisiyle vuran, kaba saba bir
sokak kedisine dönüştü. Bir daha bakar mıyım ben onun yüzüne? Asla.
Henüz aylardan
Nisan bu nedenle insanlar yazı geçirmek için kaldıkları evlerine daha
gelmediler. Ben bildim bileli hiç kullanılmayan birbirine bitişik iki ev var bu mahallede. Bende
onlardan birinin arka bahçesinde taflanlarla duvar arasında ki loş ve rüzgar
almayan kuytuyu ev yaptım kendime. İşte ilk doğumumu burada gerçekleştirdim.
Diğer kediler yerimi öğrenmesinler diye doğururken miyavlamadım bile. Canım çok
acıdı ama dişimi sıktım, sesimi çıkarmadım. Bir, iki küçük “ mır” o kadar. Önce biri doğdu yavrularımın
bir saat sonra da diğeri, aman Allah’ ım ne kadar küçükler ıslak yapışkan ve çok
çirkinler. Hemen üstlerindeki keseleri yırttım. Bunu yapmazsam nefes
alamazlar, sonrada afiyetle o keseleri yedim. Bu bana ilk sütümün gelmesinde
yardımcı olacak. Minik yavrularım zaten doğar doğmaz memelerime saldırdılar.
Çok acıkmış zavallılar. Bende onları yaladım bir güzel temizledim.
Bugün yavrularım
doğalı bir hafta oldu artık o çirkin yapışkan görüntüde değiller. Yavaş yavaş minik bir tüy yumağına dönüyorlar ama
hala son doğanın gözleri tam açılmadı bir iki güne o da tamamen görmeye başlar
inşallah. İlk doğana “Birinci” sonradan doğana “ ikinci” diyorum aklımdan,
böylece onları karıştırmam. Bu yeri bulmam çok iyi oldu. Evler boş olduğundan
yemek yok diye diğer kediler ve aşağı sokaktaki köpekler buraya gelmiyorlar.
Karnımı doyurmak için sahile inen yol üzerindeki çöp kovasına kadar biraz uzun yol
gidiyorum çok yoruluyorum ama önemli değil güvenliğimiz için bunu yapmam şart.
Dün çocuklarımın babası olacak o zampara beni takip etmeye kalktı. O yorgun
halimle bir koştum ta sahile inmişim. Oralarda gezindim biraz, balık tutan bir insan gördü beni, önüme bir
bütün balık attı, kör olasıca zampara nasıl koşup kaptı önümden balığı. Ben
daha bir lokma ısırmadan aldığı gibi gitti ama o balıkla uğraşırken ben kaçtım. Arka yollardan yavrularımın yanına dönüyordum ki bir duvar dibine sinmiş sarı
bir kedi gördüm. Tir tir titriyordu, merak ettim yanına gittim. Bana
uzaylıymışım gibi baktı. “Kimsin sen ne yapıyorsun burada?” diyecek oldum daha
da büzüldü olduğu yere. Başını bacaklarının arasına soktu. Garip bir kedi deli
mi ne? Onunla daha fazla oyalanmayıp koşar adım kendi bahçeme gittim.
Yavrularımı doyurdum.
Bugün, güneş yavaş yavaş kaybolmaya başlayınca yattığım
yerden zorlanarak kalktım. Bu emzirme işi beni güçsüz bırakıyor. Aslında iyi
beslensem sorun olmayacak belki ama böyle yarı aç yarı tok bazen susuz
günler geceler geçiyor, tok olmayan halimle bir de çocukları emzirince bende
takat hiç kalmıyor. Fakat yılmamalıyım, kalkmalı önce temiz bir su bulup içmeli
susuzluğumu gidermeliyim. Hava ısındıkça su ihtiyacı artıyor kedinin haliyle.
Sonra da Allah ne verirse bir yiyecek bulacağız işte. Çöp kovalarını
karıştıralım bakalım diğer kedilerden bana bir şey kaldıysa yeriz. Yavrularımın
yanına gittim ikisini de yalayıp iyice temizledim. Kendimi de ihmal etmedim ben
hijyene düşkün bir kediyim. Çocuklarıma da öyle öğreteceğim, temizlenmeden
olmaz. İşimi bitirince bahçeden çıkıp yürümeye başladım sanki yandaki evde ışık
görür gibi oldum ama o sırada gözüme başka bir şey takıldığından dikkatimi
veremedim.
“ Bu kedi burada ne yapıyor böyle?”
“ Hey kedi!” diye seslendim sesimi duyunca bir korktu ki
zavallı. Buncağıza çok eziyet etmişler herhalde. “Kokma yahu benden sana zarar
gelmez. Ben de senin gibi bir sokak kedisiyim işte. Derdin ne neden bu haldesin
anlat bana, hadi korkma. Aç mısın yoksa?”
Sarı kedi, benim
bu dostça yaklaşımım üzerine olduğu yerde doğrulup “ Çok açım, günlerdir bir
şey yemedim, yemeğim yok, bana yemek veren insanda yok” deyince anladım, bu zavallı, bir ev
kedisi hani şu, hep imrendiğimiz ev kedilerinden. İyi ama burada işi ne? “Herhalde
kayboldu” diye düşündüm.
“ Burada işin ne? Evine gitsene kayıp mı oldun yoksa?”
“ Yok kaybolmadım. Beni buraya evinde yaşadığım insanlar
getirdi sonra da burada bıraktılar”
Sarı kedinin
hikayesi ilgimi çekmişti iyice yanına sokuldum “Şunu bana doğru dürüst anlat
bakalım, belki bir çare buluruz derdine” dedim. İnanmaz gözlerle baktı bana “
Ay ne güzel yeşil gözleri var bunun” diye geçirdim içimden sonra içimden
geçirdiğime kendimde utanıp “ Hadi anlat” dedim. Sarı kedi boynunu eğdi ve “
Ben birçok hayvanın kafeslerde, kutularda yaşadığı bir yerde dünyaya geldim”
diye en başından anlatmaya başladı. Zaman, zaman yorgunluktan nefesi kesilse de
anlatmak istiyordu ben de açlığı susuzluğu boş verip dinlemeye koyuldum.
“Annemi hiç
tanımadım. Bizi yani beni ve üç kardeşimi doğurduktan sonra ona ne oldu
bilmiyorum. Kocaman elli bir erkek insan doyururdu bizi. Birkaç hafta sonra
kardeşlerimden de ayırdılar onları da bir daha hiç görmedim. Güzel bir yer
değildi orası. Bir köpek vardı mesela sürekli havlardı. O havlayınca diğer
kafeslerdeki köpeklerde havlamaya başlar kuşlar korkar biz kediler miyavlardık.
Sonunda bir akşam o kocaman elli insan o çok havlayan köpeği ensesinden
yakalayıp bir kutuya soktu ve götürdü bir daha gelmedi köpek ne oldu
bilmiyorum. Diğer kediler çok korkunç şeyler söylediler ölmüştür falan diye ama
ben pek inanmadım çünkü o kocaman elli adam hep seviyordu o köpeği belki de
evine götürdü.” Burada durup soluklandı. “ Sıkılmıyorsun değil mi?” dedi bana “
Yok dedim sıkılmıyorum sonra ne oldu?”
“ Sonra bir gün
içeri sarı saçları olan bir insan yavrusu girdi doğruca benim kafesimin önüne
geldi. Eliyle beni gösteriyor tuhaf sesler çıkarıyordu. Kocaman elli adam
kafesimi açıp beni çıkardı o insan yavrusunun bana dokunmasına izin verdi.
Başımı, sırtımı elledi çocuk, kuyruğuma dokundu ben miyavladım onlar sonradan
gülmek olduğunu öğrendiğim tuhaf sesler çıkardılar. Kocaman elli insan beni bir
kutuya koydu. İnsanlar beni o kutunun içinde korkudan ödümü patlatan bir şeye
bindirdiler ve tanımadığım sesler tanımadığım ışıklar içinde korkudan
titreyerek bir insan evine geldim. Bu insanlar bana yemek verdiler. Ben korkudan
bulduğum her şeyin altına saklanırken beni oralardan çıkardılar. Başımı ve
sırtımı okşadılar. Hatta dudaklarını burnuma değdirdiler.”
“ Ayy iğrenç”
dedim tiksinerek
“Zamanla
alışıyorsun bir sevgi gösterisi o insanlar için” dedi gülerek sarı kedi ve
devam etti “ insan yavrusu hep benim yanımdaydı, yemeğimi kendi eliyle veriyor
bana küçük toplar yumuşak şeyler verip oynamamı seyrediyordu. Hatta gece
uyurken yatağına çıkmama koynuna girmeme bile ses çıkarmıyordu beni sevdiğini
anlıyordum bende onu sevmeye başlamıştım, her geçen gün biraz daha bağlanıyordum ona. Nereye gitse gözlerim hep onda oluyor hep yanımda olsun istiyordum. İşte o yüzden kuyruğumu çekmesine ya da karnıma
dokunmasına ses çıkarmıyordum çok canım yanarsa kısa bir “miyav” diyordum o kadar. Günler aylar geçti
ben onlara onlar bana alıştılar. İyi yemekler temiz bir ortam ve beni seven
insanlar daha ne isterim doğrusu yaşamak için harika bir yerdi. Ancak zamanla her şey değişmeye başladı.
Bir gün sarı saçlı insan yavrusu sırtına kocaman bir kutu takıp sabah erkenden
evden gitti akşama kadar gelmedi. Dişi insanla yalnız kalmıştım o da benimle
hiç ilgilenmedi sadece yemeğimi yemek tasıma koydu, suyumu doldurdu o kadar. İnsan yavrusu ancak akşama doğru geldi ve bu
her gün böyle olmaya başladı. Önceleri akşam gelince benimle biraz oynuyordu
ama dişi insan zamanla buna izin vermemeye başladı. Eve gelince benimle doğru
dürüst ilgilenmeden onu bir odaya sokup kapıyı kapatıyor benim yanına girmeme
engel oluyordu. Kapalı kapıları hiç sevmem ben atlayıp tırmalıyordum kapıyı, dışarıdan miyavlıyordum ama beni umursamıyorlardı bile. Dişi insan akşamları kısacık
bir süre benimle oynamasına izin veriyor sonra hemen uyumasını istiyordu. Yine
onun yanında uyumak koynuna girmek istiyordum ama beni itekleyip
uzaklaştırıyordu yanından. Alıştığım gibi erkek insana ya da dişi insana
şımarıyordum ama hemen kovalıyorlardı beni.”
“ Peki, yemek,
su veriyorlar mıydı?” diye sordum dayanamayarak
“ Evet” dedi “
Yemeğim ve suyum her zaman hazırdı ama hiçbir şey eskisi gibi değildi. Bir
sabah beni dışarıya götürürken kullandıkları o kutuya yeniden girdim ve her
zaman çok korktuğum o araca bindim. Uzunca bir süre gittik. Eskiden olsa araca
binince beni kutumdan çıkartırlardı bugün öyle yapmadılar. Ben uyuyakalmışım ne
kadar gittik ne kadar sürdü yolculuğumuz bilmiyorum uzun, uzun ağaçların olduğu,
ağaçların bittiği yerde kocaman mavi bir
suyun uzandığı bir yere geldik. Sarı saçlı insan yavrusu beni kutumdan çıkardı
ben uzun süre hareketsiz kalmanın etkisiyle önce gerindim sonra esnedim ama
baktım o koşuyor bende peşine takılıp koşmaya başladım o gülüyor, hoplayıp,
zıplıyordu bende neşelendim sanki yine eski günlere dönmüş gibi olduk. Onlar o
büyük mavi suyun içine girdiler ben kıyıda karıncaları böcekleri kovaladım
sonra erkek insan o mavi sudan balıklar çıkardı ateş yakıp onları pişirdiler
bana da verdiler hem de çok, çok. Sonra eşyalarını topladılar ben hemen seyahat
kutumun yanına gittim ama dişi insan önümde eğildi yine acayip sesler
çıkartarak başımı okşadı kutunun kapağını kapatıp arabaya koydu. Ben çok
sevindim demek ki giderken o daracık kutuda olmayacaktım sevinçten arabanın
etrafında zıplamaya başladım. Önce erkek insan geldi beni kucakladı hiç
hoşlanmadığım şekilde karnımdan öptü ve beni yere bıraktı daha sonra ise yavru
insan gelip sarıldı bana uzun süre sıktı kucağında ben miyav, miyav cıyaklarken
daha çok sıktı ve beni adeta yere fırlatarak bıraktı sonrasında ise koşarak arabaya bindi küt diye kapısını kapattı. Araba hareket etti arkasındaki delikten kötü kokulu bir duman
çıkardı, tekerleri korkunç bir gürültüyle döndü ve gittiler. Ben arkalarından
koştum “beni unuttunuz” diye miyavladım ama durmadılar. Çok koştum ta ki artık
arabayı göremez olana kadar. Korkarak geri döndüm sonra onların oturdukları
yerleri kokladım. Beni unuttular diye düşünüyordum. “Eğer, burada beklersem
mutlaka dönüp beni alırlar” dedim kendi kendime ve beklemeye başladım. Ancak gece
oldu gelmediler, güneş doğdu gelmediler, yine gece oldu yine gelmediler bir ara
evde yediğim o kuru yemekleri bir kap içinde bir köşeye bıraktıklarını fark
ettim yanına da bir kap su koymuşlardı. Galiba o zaman anladım
gelmeyeceklerini, beni terk etmişlerdi. O günden beri kaç gün oldu bilmiyorum
bütün kuru yemekler ve su bitti. Karnım aç ve bana yemek verecek insan yok, o
sarı saçlı insan yavrusunu çok özlüyorum, keşke şimdi yanımda olsa kuyruğumu
çekse karnımı gıdıklasa ama yok, çok korkuyorum galiba öleceğim”.
Sarı kedi
bunları anlattıktan sonra sustu. Uzun zaman ne o, ne ben konuşamadık. Çok
üzülmüştüm, insanları sevmek onlara
güvenmek gibi ne büyük bir hata yapmıştı zavallı.
“ Korkma
sokaklarda yaşamakta o kadar kötü değildir. Benimle takıl benden sana zarar
gelmez “ deyip evimi ve iki yavrumu anlattım ona isterse bizimle kalabileceğini
söyledim çok sevindi.
“ Ben insanları
hiç sevmem sebebini sana başka bir zaman anlatırım şimdi gidip yemek bulmalıyız
yoksa bende, sende, yavrularım da açlıktan ölürüz” dedim ve çöp kovalarına
doğru bir koşu tutturdum. Allah' tan bugün çok yemek var kovalarda. Fakat sarı
kedi kovaların uzağında duruyor bir türlü cesaret edip yaklaşamıyor. Baktım çaresi
yok atlayıverdim çöpün içine iyice eşinip tavuk artıklarını ekmek atıklarını
bulup önüne attım. Ben iştahla yerken o kokluyor, dilini üzerlerine sürüyor ama
bir türlü yiyemiyor. Sonunda dayanamayıp bağırdım “ Bana bak hanım evladı ev
kedisi, ya bunları yersin ya da acından ölürsün karar senin. Hem ilk ve son kez
sana yemek veriyorum o da kedilik namına ölmeyesin diye bir daha kendin girer
çöpe, kendin bulursun yemeğini anladın mı?” Sesini çıkarmadan acılı gözlerle
yüzüme baktı. Ben hiç istifimi bozmadım bir tavuk kemiğini kemirirken bir
yandan da söylendim “ ne yapalım burası insan evi değil, insan çöplüğü. İster
ye, ister yeme ama eğer sokaklarda yaşayacaksan bunlara alışsan iyi olur” dedim
acımasızca. Bunları anlamak zorundaydı ya alışacak ya ölecekti bu işin arası
yoktu sokakta maalesef.
Baktım yavaş,
yavaş yemeye başladı. Zorlanıyor yutamıyor ama yinede beni taklit edip yemeye
çalıştı. Neyse iyi kötü doymuştur herhalde diye düşünüp onu diğer kedilerin
yanına götürdüm onlarla tanıştırdım kimi miyav deyip hoş karşıladı kimi de,
başta benim zampara haydut olmak üzere bir boğaz daha geldi diye hırladılar. Onlarla konuşurken geç kaldığım geldi aklıma, yavrularımı emzirmem gerekiyor
çok oyalandım. “ Benimle geliyor musun?” dedim, sarı kediye koşarak geldi
yanıma, birlikte evime doğru yürüdük.
Ben çocuklarımı
emzirirken kibarlık edip yanımıza gelmedi yeni arkadaşımız. Zaten çok kibar bir
beyefendi, tuvaleti için evin en ücra köşesinde benim bile göremediğim bir yer
buldu hep oraya yapıyor bende kimseye göstermem ama onun kadar da düzen hastası
değilim yani. “ Alışkanlık” dedi sorduğumda "doğduğumdan beri hep aynı yere
yapmaya alıştım başkası gelmiyor elimden." Sonra karanlık bir yer bulup uyudu.
Uykusunda sıçrıyor ama hemen uyanmıyordu. Güven içinde uyumaya alıştığından
tehlikelere karşı korumasızdı. Bu kötüydü onu uyarmalıydım. Çocukların işi
bitince yanına gidip üstüne atladım ve onu uyandırdım. Öyle korktu ki, neye
uğradığını şaşırdı. Sonra ona neden çok derin uyumaması gerektiğini her sese
uyanması her tehlikeye karşı uyanık olması gerektiğini anlattım. Kısa uykularla
dinlenmeye alışmalıydı. Yine yüzüme acılı, acılı baktı ama ona yardım etmeye
çalıştığımın farkında. Ne yapalım eğer yaşamak istiyorsa dediklerimi yapmalı. Birkaç gün
içinde sarı kedide uyum sağladı. Hatta geçen gün başka bir kedinin önünden
balık kafası kapıp getirdi bana. Güçlü kedi aslında diğerleriyle pekala başa
çıkabilir ama bunu nasıl yapması gerektiğini bilmiyor fakat içgüdüleri ona yardım
edecek ve o da öğrenecek zamanla.
Bugün çok kötü
bir şey oldu yandaki eve insanlar geldiler. İki kişiler, bir erkek insan ve bir
de dişi insan. Bizi görmediler ama ben yinede tedbir aldım. Yavrularımı
kullanılmayan evin balkonunun altına taşıdım. Çünkü gelen dişi insan, anlaşılan
suya meraklı her yerleri ıslattı. Su ve ses yavrularımı korkutur. Onları
korumalıyım.
Gece oldu,
huzursuzum, gözüm sürekli insanların evinde, bahçede gezinip duruyorum. Sarı kedi yanıma
geldi. “ Bu kadar huzursuz olma ben insanları biliyorum onlar şimdi uykudalar
ve sabaha kadar çıkmazlar gel sende şuraya uzan biraz dinlen yoksa hiç halin
kalmayacak” dedi. Haklı, yavrularımı yeni emzirdim ve kendimi çok yorgun
hissediyorum ama insanlardan öyle rahatsız oldum ki bir türlü sakinleşemiyorum.
Sarı kediyi kırmamak için insanların evini de görebileceğim bir konumda yanına
uzandım ama uyuyamıyorum o da uyumuyor.
“ İnsanlardan niye bu kadar nefret ediyorsun?”
diye sordu. Yüzüne baktım, gözleri merak
ve şefkatle bakıyor. Yutkundum sonra usul usul anlatmaya başladım.
“ Benim annemi
insanlar öldürdü” dedim. Yattığı yerden doğrulup dehşetle baktı. Onları sevdiği
ve hala kendini neden terk ettiklerini anlamaya, onları suçsuz gösterecek geçerli bir bahane
bulmaya çalıştığı için insanların böyle bir şey yapabileceklerine inanamıyordu.
“ Nasıl?” dedi tıslayarak
“ Ben küçüktüm”
diye anlatmaya devam ettim “ Annemle şu her gün geçtiğimiz yolda, karşıdan
karşıya geçiyorduk. Yaz aylarında burası kalabalık olur, çok fazla o senin araba
dediğin canavarlardan dolaşır bu yolda. O nedenle annem çok dikkat ederdi
geçerken ama o gün ikimizde nereden çıktığını göremedik canavarın, birden tüm
hızıyla üstümüze geldi. Ben korkuyla geri sıçradım ama annem, ah zavallı annem
kaçmayı başaramadı ve o canavarın tekerleri annemin kemiklerini kırarak
üzerinden geçti. Ezdi ve durmadı bile, durup bakmadı bile gördüler eminim,
arabanın arkasından bir dişi insanın anneme baktığını gördüm ama canavar
durmadı, yavaşlamadı bile geldiği gibi aynı hızla gitti. O kadar çabuk oldu ki
olanlar anneciğim çığlık bile atamadı. Hemen yanına koştum belinden aşağısı
ezilmişti, kımıldayamıyordu. Onu yaladım dişimle tutup çekmeye çalıştım ama
nafile, ne annemin acısını geçirebildim ne de onu kenara çekebildim öyle
küçüktüm ki gücüm yetmiyordu. Çok miyavladım başka kedileri yardıma çağırdım
ama gelen olmadı. Kaç saat durduk orada bilmiyorum birden bir gürültü duydum
annem telaşla beni kenara gönderdi sakın yola gelme dedi acısı çoktu ama
yaşıyordu henüz. Bir baktım o canavarların en büyüğü yani çöpleri toplayan
araba geldi, annemin yakınında durdu. Çok sevindim hatta sevinçle zıplayarak
yanlarına gittim annem hiç durmadan bana gitmemi söylüyordu bense onun yanına
gitmek onu kurtarmaya gelen insanlara sevincimi göstermek derdindeydim.
Arabadan kocaman bir erkek insan indi. Elinde sopa gibi bir şey tutuyordu. Ben
hevesle ve sevinçle ayaklarına doğru atladım birden bana öyle bir tekme savurdu
ki ne olduğumu anlayamadan kendimi önce havada sonra yolun kenarında yerde
buluverdim. Gözlerimi açtığımda gördüğüm annemi o sopa ile bağırta, bağırta
yerden kazıyıp çöp arabasının içine attığıydı. Çöp arabasının büyük kocaman
ağzı küt diye kapanırken annem hala miyavlıyordu. Bu annemi son görüşüm oldu.
İşte insanlardan neden nefret ettiğimi anladın mı şimdi. İnsanlar kötüdür ve
bizi de sevmezler, eğer bizi yakalarlarsa öldürürler.”
Yüzüme inanmaz
gözlerle baktı anlaşılan hikayem onu çok etkilemişti. “ Sen çok güçlü ve
mücadeleci bir kedisin sana hayranım” dedi. Şimdi gözleri daha bir başka
bakıyordu. Bana doğru uzandı bende ona sokuldum birbirimizin sıcaklığında
kendimizi güvende hissederek uyuduk
Yemek bulmak için gittiğimiz her zamanki
yol insanların olduğu evin bahçesinden geçiyor ve bu sabah geçerken korktuğum
başıma geldi, erkek insan bizi gördü. Hatta benimle göz göze geldi, bir takım
sesler çıkardı dişi insan da yanına geldi. Keşke insanların seslerinden
dillerini anlayabilsem ama imkansız. Ben korkudan kaskatı kesildim ve tıslamaya
başladım. İnsanların yapabilecekleri
kötü şeyleri biliyorum. İnsanlar kötü, insanlar korkunç. Sarı kedi yanıma
yaklaştı “ korkma dedi bize zarar verecek değiller sadece bakıyorlar hadi biz
gidelim”.
“Yok, yok hemen
kaçmalı yavrularımı da başka yere götürmeliyim. İnsanların olmadığı başka bir
yere” dedim ona dehşetle.
“ Tamam, yaparız
ama önce karnımızı doyuralım ki gücümüz olsun. İnsanların yavrulardan haberleri
yok onları göremezler yani çocukların güvende korkma” dedi beni sakinleştirmeye
çalışarak. Ani bir cesaretle fırladım ve duvardan atlayıp kaçtım. Sarı kedide
arkamdan geldi. Ne bulduysak yedik karnımızı
iyice doyurduk. Biraz etrafta gezinip başka insanlar var mı neredeler diye
bakındık. Eh yaz geliyordu artık, bundan sonra burası kalabalıklaşır çok
dikkatli olmak lazım. Eskiden tek başımaydım ve kolay saklanabiliyordum ama
şimdi iki yavrum var daha dikkatli olmalıyım. Sarı kedi düşüncelerimi anlamış
gibi bana sürtündü ve “ Endişe etme bundan sonra yalnız değilsin ben de seninleyim
yavruları birlikte koruruz” dedi. Gözleri sevgiyle bakıyordu ben de ona sevgi
ve minnetle bakarak karşılık verdim.
Eve dönerken
mecbur yine insanların bahçelerine girdik. Ses çıkartmadan yan bahçeye geçmek
için ilerledik.
“Aa o da ne?” diye fısıldadım hayretle. Bahçenin ortasında
bir kap duruyor ve içinde yanlış görmüyorum değimli süt var vallahi süt bu.”
Bizi zehirlemek istiyorlar! Bizi öldürecekler!” diye koştum sarı kedinin yanına.
Sarı kedi bana aldırmadan kaba yanaştı
başını eğip içti, ben miyavlayarak çekmeye çalıştım onu “ içme sakın, içme
ölürsün” başını tastan kaldırarak güldü
bana “ süt bu hem de tertemiz süt”
“ Ne olduğunu
biliyorum” dedim tersleyerek “zehirlidir o”
“ Hayır değil”
dedi güvenle “ insanlar bu kabı bizim için koymuşlar buraya, biz içelim diye
anlamıyor musun?”
İnanamıyorum
bize mi bu süt? İnsanlar böyle kaplarda
bahçede içmezler sütlerini öyleyse galiba sarı kedi haklı bize ya da bizim gibi
sokak kedilerine konmuş olabilir ama korkum henüz geçmediğinden içmedim koşarak
yan bahçeye gidip yavrularıma sarıldım. Sarı kedi benimle gelmedi sütü içmeye
devam etti. Sonrada iyice doymuş olmalı ki gelip hemen yanıma uzandı ve uyudu.
Ben sabaha kadar onun zehirlenerek ölmesini bekledim. Ölmedi.
Günler geçiyor
yan evdeki insanlar her akşam kendi bahçelerine bizim için yiyecek bırakıyorlar
ben inatla yememeye devam ediyorum benim yerime sarı kedi afiyetle yiyor
verilenleri. O alışık zaten insanların onu beslemesine, benim ihtiyacım yok ben
kendi karnımı kendim doyururum ancak bugün hiçbir şey bulamadım. Karnım çok aç,
ne yapacağımı da bilmiyorum. Geç vakit insanların bahçesine girdiğimde sarı
kediyi onların verdikleri yemeği yavrularımla birlikte yerken gördüm. Aman
Allah’ım, ne demek oluyor bu? Nasıl olur da insanların yiyeceklerine alıştırır
benim çocuklarımı? Hırsla üstlerine atıldım.
“ Bak” dedi sarı
kedi sabırla “ bunlar iyi insanlar bizleri seviyorlar, inan ben bunu
anlayabilirim. Yavruların büyüdü artık, sadece emzirerek onları doyuramazsın bırak şu
tertemiz yiyeceklerden yesinler engel olma hatta sende ye buna ihtiyacın var.
Ayrıca çöplerden yediklerin ne? Onlar insanların yiyecekleri değil mi?” dedi.
Ona kötü kötü
baktım ama yavrularımın yemelerine de engel olmadım gidip biraz ilerilerine
uzandım. Sarı kedi yemek kabının içinden aldığı bir parça ekmeği getirdi önüme
koydu “ lütfen, açsın biliyorum, hadi ye” dedi. Gözleri şefkatle bakıyordu onu
üzmemek için ekmekten bir parça kopardım. Bu kadar lezzetli olmasını
beklemiyordum. Sarı kedi bana birkaç parça daha getirdi onları da yedim sonra
usulca bende kaba yanaştım hep birlikte tabağın dibini sıyırdık.
İnsanlarla
aramız fena değil yavaş yavaş alışıyoruz galiba, bize bakan gözlerinde sevgi
var hissediyorum bunu. Akşam oldu mu sarı kediyle birlikte yavrularımı da
yanımıza alıp usulca kapılarının önüne gidiyoruz. Kapıları hep açık ama telden
bir engel var. Dişi insan o saatlerde
yiyeceklerin durduğu kısımda oluyor, burası da tam kapının karşısı. Bizi görür görmez bir ses çıkarıyor ve eliyle
bir işaret yapıyor sesi anlamıyorum ama işareti öğrendim “bekle” diyor bize.
Daha doğrusu sarı kedi öyle olduğunu söyledi. Biz de bekliyoruz. Sonra bize
vereceği yiyeceği eline alıp yanımıza geliyor kapıyı açıp bahçede yürüyor biz
yanında hoplayıp zıplarken yiyeceğimizi taflanlara yakın bir noktaya koyuyor
bir müddet bizi seyrediyor sonra gidiyor artık ondan hiç korkmuyoruz. Geçen biz
bahçede yemek yeyip oynarken yanımıza yere oturdu yavrularımdan birini kucağına
aldı. Ben çılgın gibi tıslayarak üzerine atılacaktım ki sarı kedi beni durdurdu
“ Bak, sadece seviyor bırak sevsin ne var bunda? Keşke beni de sevse” dedi özlem
dolu bir sesle. “ Benim yavrum da senin gibi mi olsun. Önce sevsinler sonra
bırakıp gitsinler sonra benim yavrum da bir ömür hasret çeksin öylemi?” dedim
çemkirerek ve dişi insana tıslayarak
“ Ama insan
sevgisini öğrenir fena mı?” dedi sarı kedi birden. O zaman anladım aslında o
sahiplerini sevmeyi hiç bırakmamıştı. Benim gibi nefret etmiyordu tam tersine
hala seviyordu. Kafam karıştı sonra “Nefret etmektense belki
de sevmek daha iyidir” dedim kendi kendime ne de olsa bu dünyayı hep birlikte
paylaşıyoruz. Birlikte yaşıyoruz yani. Dişi insan yavrumu okşarken yavrucuğum
nasıl da mutlu görünüyor. Diğeri nerede diye telaşlandım, onun hiç böyle
şeylerde bezi yok karnını doyurmakla meşgul. Kendi kendime gülümseyip, sarı
kediye baktım. O da bana bakıyordu yanıma geldi “ ikisi de büyüyorlar bir
müddet sonra senden ayrılıp hayatlarını kuracaklar. Yavaş yavaş bu fikre kendini
alıştırsan iyi olur” dedi. Yüreğim acıdı bu sözler üzerine ama doğru, kendimi
ayrılığa alıştırmalıyım doğanın kanunu böyle çünkü.
Bu akşam her
yeri bir balık kokusu sardı ki sormayın çünkü insanlar evlerinde balık
pişiriyorlar. Kokuyu duyan kedi buraya geliyor. Dehşetle sarı kediye “ Eyvah! Ne yapacağız şimdi? Bu kediler yerimizi öğrenecekler” dedim. O da
endişeliydi sinirli sinirli kedilerin üzerine yürüdü ama kediler ona
aldırmadılar bile. Koku onları adeta çıldırtmıştı. İnsanların balkonlarına
tırmandılar. Tel kapılarına atladılar sonunda dişi insan bir tabak balık
kılçığı getirip önlerine koydu ama ne mümkün kediler bir dakikada balıkları
bitirip yeniden insanların evlerine saldırdılar. Masalarının üzerine atlayıp
tabaklarını devirdiler, şangır şungur bir şeyler kırıldı, dişi insan bağırdı en
sonunda erkek insan dışarı çıktı. Çok
kızgın görünüyor vallahi, biz korkuyla taflanların arasına kaçtık, eline sopayı alan
erkek insan bunu kedilere doğru salladı bir yandan da bağırdı. Kedilerin hepsi
bir tarafa kaçtılar ama bahçeden çıkmadılar bunun üzerine erkek insan tekrar
hepsini karşı sokağa kadar kovaladı bütün balıkları da önlerine atıp eve girdi.
Biz sarı kediyle bir birimize baktık doğrusu ben çok utanmıştım. Yavruları da
alıp usulca kendi bahçemize çekildik. Sarı kedi insanların çok kızdığını bize
bir daha yemek vermeyeceklerini söyledi. Haklılar, çünkü onların yemeklerini
berbat etti kediler. Bütün balıkları da yediler bize de bir şey kalmadı üstelik aç kaldık. Eminim yarın erkek insan bizi de kovacak. Belki görse şimdi bile
kovar. Yavrularıma sarılıp kuytuya çekildim. Sarı kedide bana sarıldı uyumaya
çalıştık. Diğer kedilerin balıkları
kapışırken birbirleriyle ettikleri kavganın sesleri geliyor. Karnım zil çalıyor
ama bu minik yavruları onların yanına götüremem Allah korusun parçalarlar bizi.
Burası ne güzeldi güvenli ve mesuttuk. Şimdi böyle bir yeri bir daha nasıl
bulacağız bakalım.
Galiba uyumuşum
dişi insanın sesi ile yerimden sıçradım
“ Kedicikler
nerdesiniz pisi, pisiler” gibi hiç anlamadığım bir ses çıkarıyordu yandaki
bahçede ama yavaş, yavaş sessizce. Sarı kedi hemen ayağa kalktı “Bize sesleniyor”
dedi bilmiş, bilmiş. İstemeyerek yerimden kalktım taflanların arasından korka
korka başımı uzattım. “İşte kovuyorlar bizi. Ne yapacağız şimdi. Aa o da ne dişi
insanın elinde bizim yiyecek kabımız var, üstelik ağzına kadar balık kafası kılçığı
derisi yani balık dolu. Rüya mı görüyorum?” diye bağırdım. Arkasında erkek insan elinde sopa diğer
kediler gelmesin diye herhalde, bahçe kapısında nöbet tutuyor. Yavaşça çıktım
saklandığım yerden dişi insan tabağı önüme koydu gözleri öyle sevgi doluydu ki
utanmasam boynuna atlayacaktım. Bir
baktım yavrularımla sarı kedi de gelmiş hepimiz sevinçle balık tabağına koştuk.
Dişi insan da erkek insan da diğer kediler gelip te yemeğimizi elimizden almasınlar
diye biz karnımızı doyurana kadar bahçede beklediler. Çocukların babası olan
zampara kedi bir iki kere yeltendi ama erkek insan hemen kovaladı onu. Korktuğumuz
insanlar, kendi cinsimize karşı bizi korudular bu gece. Seviyorum be bu
insanları…
Kötü geceyi
atlatmıştık ama burada yiyecek olduğunu fark eden diğer kediler sürekli gelmeye
başladılar. İşte yine geldi o azman siyah kedi, gelir gelmez de bizim yemek
tabağımıza daldı. Eyvah şimdi kavga
çıkacak. Tıpkı tahmin ettiğim gibi ikinci
yavrum yemeğini vermek istemiyor haklı olarak, aralarında kavga çıktı, Hay Allah.
“ Dur Bekle” dememe rağmen büyük
kedi öyle bir saldırdı ki zavallı yavrum anında kan revan içinde kaldı. Sarı kedi var
gücüyle büyük kedinin üstüne atladı bende diğer taraftan saldırdım. O da
mecburen yavrumu bırakıp bize döndü, paldır küldür miyavlaya, ciyaklaya
dövüşmeye başladık. Sesimize insanlar koşarak evlerinden çıktılar. Erkek insan
büyük kediyi kovaladı. Dişi insan yavruma koştu. Ağzı yüzü kan içinde baygın
yatan miniğimi kucakladığı gibi o çok korktuğum arabalarına götürdü. İki
insanda kısa zamanda arabaya binip yavrumu da alıp gidiverdiler. İlk şoku
atlatır atlatmaz kendimi yerlere atıp ağlamaya başladım bir yandan da
bağırıyorum;
“ Aynı annem
gibi oldu. Gördün mü sarı kedi? Aynı annem gibi alıp gittiler yavrumu şimdi
kimbilir nereye atacaklar onu ben ne yapacağım şimdi. Gördün mü insanların
iyiliğini? Olan yavruma oldu şimdi” diye
kendimi parçalıyorum ki Sarı kedi yanıma yaklaşıp her zamanki gibi sakin, sakin
konuştu.
“ Bu kadar üzme
kendini ne olur. Onu bir yere atmazlar yaralarını iyileştirmeye götürmüşlerdir
birazdan gelirler merak etme.”
Ben bütün şiddetimle
“ Nereye götürecekler? Nereye götürebilirler? Atıp gelecekler işte. Kötü
insanlar, katil insanlar yavrumu istiyorum ben” diye bağırdım.
“ Ben de gittim,
hem de kaç kere. Böyle kocaman bir yer var ve orada sadece biz hayvanlarla
ilgilenen onların yaralarını sarıp hastalıklarını iyileştiren ya da onların
tüylerini kısaltıp tırnaklarını kesen insanlar var. İşte eminim oraya
götürdüler bak göreceksin birazdan yavrunu sağ salim getirecekler sana” dedi.
Sarı kedinin
sözleri inanılır gibi değil. Onu daha fazla dinleyemem. İçimde sanki bir ateş
yanıyor. Bahçe kapısının önüne dikilip arabanın gittiği yöne gözlerimi diktim
yavrumun geleceğine dair hiç ümidim yok. Ben insanları bekliyorum. Gelir gelmez
ikisine de saldıracağım. Tırmalayabildiğim kadar tırmalayacak, ısırabildiğim
kadar ısıracağım ikisini de. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum yerimden
ayrılmaya hiç niyetim yok. Zavallı birinci yavrum ile sarı kedi de benim
arkamda bahçe duvarının üstünde bekliyorlar. Birden karanlık yolda arabanın
gözleri ateş gibi yandı “geliyorlar” dedim öfkeyle.Bütün vücudumu gerdim atlamaya hazır halde
arabadan inmelerini bekliyorum. Önce dişi insan indi ve kucağında? Evet, evet
yanlış görmüyorum kucağında benim yavrum var. Allah’ım bu bir mucize olmalı.
Dişi insan
yavrumu getirip nazikçe önüme bıraktı. Yavrum uyuyor. Yüzündeki kanlar silinmiş
yaraları temizlenmiş. Onu yaladım, tekrar ve tekrar yaladım uyanmadı. Bu arada
dişi insan bize yemek getirdi, yemeği benim önüme koydu ona anlamsızca baktım,
eğildi ve yavrumu tekrar kucağına alıp eve girdi bende hemen arkalarından
koştum. Bugüne kadar insanların evine hiç girmedim. Bir sürü tanımadığım cisim
var. Endişeyle ortada bir yerlerde durdum.
Erkek insan yavrumu dişi insandan aldı ve yavaş hareketlerle onu
incitmemeye dikkat ederek bir kutunun içine yatırdı. Sonra da bana dönüp bir
şeyler söyledi. “ Ah keşke anlayabilsem insan dilini” yanıma çömeldi bir müddet
yine bir şeyler söyleyerek elini başımın üzerinde gezdirdi tüylerime dokundu.
Bu benim bir insanla ilk temasım. Geri çekilmek istedim ama o elini çekmedi
aslında biraz hoşuma da gitti bu temas. Birden ayaklarım yerden kesildi beni
kucakladı. Neye uğradığımı şaşırdım, miyav miyav diye cıyaklamaya başladım beni
götürüp kapının dışına bahçeye bıraktı ben kendime gelemeden de kapıyı
kapatıverdi. Şimdi ne olacak? Yavrum
içeride ben dışarıda kaldım, anladım ona yerleri var ama bana yok. Sarı kedi
yanıma geldi beni yemek yemeye götürmek istiyor ama ben buradan nasıl ayrılırım
yavrum içeride. Gece uzun ve sıkıntılı sabaha kadar yarı uyudum yarı uyandım
Nihayet sabah oldu, işte kapı açılıyor
“oh çok şükür" yavrum bana doğru sağ salim koşarak geldi.Öyle sevinçliyim ki
bunu nasıl anlatacağım bilemiyorum “yalamalıyım, yalamalıyım onu”
Bu geceden sonra
ikinci yavrum bizimle yatmıyor artık gündüz bizimle biraz oynuyor sonra bütün
vaktini insanların yanında geçiriyor. Bu durumdan hiç memnun değilim ama engel
olamıyorum.Ne kadar gitme desem, kızsam engel olmaya çalışsam da kaçıp kaçıp gidiyor insanlara. Zaman geçtikçe evden hiç çıkmaz oldu insanlarda memnun lar herhalde ondan ki erkek insanın
tepesine çıkıyor yine de bir şey demiyorlar.
Bende yavrumun onlarla mutlu olduğunu düşünmeye başladım. Bahçede
benimle kalan birinci ise bugünlerde ara, ara ortadan kayboluyor. Yine yok işte
ortada. Sarı kediyi onu aramaya gönderdim. Beklemek ne zor.
Sarı kedi
geliyor ama yanında yavrum yok. Bulmayı beceremedi anlaşılan.
“ Bulamadın mı?”
“ Buldum, merak
etme” dedi pişkince sırıtarak ne oluyor buna “ Neredeymiş niye gelmedi?” diye
sordum. Yavaş yavaş öfkeleniyorum.
“Bir arkadaş
bulmuş onunla oynuyor uzakta değil hemen yan tarafta” dedi kaygısızca. Onun bu hali daha çok kızdırıyor beni gidip
kendim getireceğim çocuğumu fakat sarı kedi önüme geçip durdurdu beni.
“ Yavruların
büyüdüler artık onlara daha fazla karışamazsın. Hayata karışmaları gerek. Eğer
birinci yavrun bir sokak kedisi olacaksa yemeğini bulmayı diğer kedilerle baş
etmeyi öğrenmeli onu sonsuza kadar sen doyuramazsın. İkici yavrun bir ev kedisi
oldu bak, çokta mutlu. Bundan hoşlanmadığını biliyorum insanlara hala
güvenmiyorsun, haklısın da bir şey demiyorum ama bu beklide yavrun için bir
şans. Onlarla çok mutlu ve güven içinde bir hayatı olabilir. Hiç aç kalmaz, hiç
üşümez ve hiç hastalanmaz” dedi.
“ İyi ama ya ona
da sana yaptıklarını yapar bir müddet sonra sıkılıp atıverirlerse sokağa ne
yapacak? “ dedim endişeyle
“ Benim
yaptığımı” dedi sarı kedi, gözleri acıyla bakarak “ yeniden sokağa alışacak” Yavrumu aramaya gitmekten vazgeçtim küskün
bir tavırla taflanların oraya gidip yattım. Sarı kedi yanıma geldi o da yanıma
uzandı.
Kış geliyor,
yağmurlar başladı. Bu sabah insanların evinde alışılmadık bir hareket var.
Galiba gidiyorlar. “Evet, yanılmamışım”
dedim sarı kediye “bak bütün eşyalarını senin araba dediğin canavara
doldurdular”. Biz onlara bakarken İkinci yavrum evden çıkıp koşarak bana geldi
biraz sürtündü biraz yaladı ve çekinerek
“ İnsanlarla
gitmek istiyorum” dedi
Bunu çok önceden bilmeme rağmen yinede üzüldüm.
Bir anne olarak içim yandı ama halimi belli etmemeliyim önemli olan onun iyi olması. Yavruma döndüm ve sadece “eğer insanlar bir gün ondan bıkıp ta sokağa
atarlarsa cesur olmasını ve annesinin bir sokak kedisi olduğunu unutmamasını”
söyledim. Söylediklerim şu anda onun umurunda bile değil. İnsanlarla birlikte
gideceği için çok mutlu zıplayarak onların yanına gitti. Dişi insan yavrumu
kucağına aldı arabanın içine girdi. En korkunç homurtusuyla hareket etti araba
ve gitti. Arabayla birlikte yavrum da gitti. Ben sadece arkalarından üç beş adım koştum o
kadar.
Birinci yavrum
kardeşini geçirmeye bile gelmedi. Kim bilir nerede diğer arkadaşlarıyla çöp
kutusu karıştırıyor. Etrafıma çaresizce baktım. Birden yanı başımda bir
sıcaklık hissedip döndüm ki sarı kedinin sevgiyle bakan gözleri karşıladı
gözlerimi.
Esra
Gürel Şen - Ağustos 2018
Yorumlar
Yorum Gönder