KAÇAK
Polis, kadının kırmızı saçlı
kafasını polis otosunun içine sokarken
“eğ başını!” diye bağırdı. Bir itiş kakış arasında girdi arabaya kadın. İki
yanına birer polis oturdu, öne bir tane daha. Komiser falan olmalı ki; diğerleri
ondan biraz çekiniyorlar. Şoför olarak ta dördüncü bir polis geçti direksiyona.
“Hadi gidelim çabuk, insanlar
toplaşmaya başladı sonra zor alırız ellerinden bunu” dedi kadına bakarak yüksek
sesle öne oturan sonra şoföre eliyle “yürü” işareti yaptı. Gözleri düşmanca
bakıyordu, hepsinin gözleri, hareketleri düşmancaydı. Araba hareket etti yola
çıkar çıkmaz hızlandı, öndeki komiser tekrar geri dönüp baktı kadına, adeta
tükürür gibi “neden yaptın insafsız?” dedi. “Yahu kardeşim ceset gördüm de
böylesini görmedim. Otuz darbe vardı herhalde üzerinde. Vurmuş ta vurmuş bu
pislik”
“ Biz vardığımızda hala vuruyordu
komiserim. Suçüstü yani, suç aleti meyve bıçağı gibi adi bir bıçak, yakaladığımızda
elindeydi hala. Olay yeri aldı bıçağı” Dedi kadının sol yanında oturan polis.
“ Hey! Sana söylüyorum kadın”
dedi komiser bağırarak “ Neydi derdin? Ne yaptı bu adam sana da öyle vurdun?” Kadın
anlamsız gözlerle baktı, bir şey söylemedi. “Neyse” dedi komiser “emniyette
konuşursun nasıl olsa, bülbül gibi şakırsın orada.”
Ancak konuşmadı kadın. Günlerce
uğraştılar hiçbir şey söyletemediler. Duvar gibiydi ne konuşuyor ne bir tepki
veriyordu. Sonunda bir hastaneye gönderip muayene edilmesini istedi savcı. Kadının ağır bir şokta olduğu bir müddet
tedavi görmeden konuşamayacağı anlaşıldı ve katil kadın polis gözetiminde hastanede
tedaviye alındı.
❤❤❤
“ Adı, İpek Güngör bu isim size bir şey çağrıştırıyor
mu? Çağrıştırmaz çünkü siz sadece dizi yıldızlarını ve şarkıcıları bilirsiniz
ama bu kadın da çok ünlü bir ressam. Daha geçenlerde İsviçre’de bilmem ne ödülü
almış dünya çapında yani öyle ünlü.” dedi gazeteci Burcu Akarsoy arkadaşlarına.
Toplantı odasında günün toplantısını yaparken bu olayı getirmişti
önlerine.
“ İyi de niye öldürmüş o adamı bu
kadın madem o kadar entelektüel. Öldürdüğü de bir kamyon şoförü öyle değil mi?
Hayatları birbirine fersah, fersah uzak iki insan” dedi masanın diğer ucunda
oturan Vildan. Konuşurken kırmızı ojeli ellerini abartılı bir şekilde
kullanıyor yeni yaptırdığı manikür nedeniyle güzel olduğuna emin olduğu
ellerinin görülmesini istiyordu.
“ İşte tam da bunun için
araştırmak istiyorum. Bu arada manikürün güzel olmuş Vildan, gördük ” dedi
Burcu “ Çok ilginç değil mi dünya çapında bir ressam hiç ilgisi olmadığını
düşündüğümüz bir kamyon şoförünü otuz iki bıçak darbesi ile vahşice öldürüyor.
Yakalandığında her yeri kan içindeydi dedi komiser Rıfat”
“ Pekâla” dedi o ana kadar hiç
konuşmamış olan Yazı İşleri Müdürü Nedim Bey; “Bu iş senin Burcu. Araştır
bakalım. İşe kadını görmekle başlayabilirsin.
İyi bir hikaye çıkartırsan ilk sayfadan basarız”
Burcu masanın altından yumruğunu yanında
oturan Faik’in dizine indirdi. “ Yaşasın” dedi sessizce. Faik acıyla dizini
ovuşturdu. Diğer gündem maddeleri ile toplantı devam etti Vildan’ın ojeli
elleri sürekli ortadaydı. Burcu konuşulanlara dikkatini veremedi aklı kendine
verilen işteydi. Toplantı biter bitmez hiç vakit kaybetmeden hastaneye gitti
fakat kadını görmek şöyle dursun bulunduğu kata bile çıkmasına izin vermedi
polisler. Öldürülen kamyon şoförünün
ailesi “kana kan” deyip dolanıyorlardı etrafta, o nedenle kuş uçurtmuyordu
polis. Kadınının güvenliği söz konusuydu. Bu şekilde görüşemeyeceğini anlayan
Burcu doğruca Emniyete gitti. Her başı sıkıştığında yaptığı gibi “Vildan’ cığım
vallahi bayılıyorum ellerine nerede yaptırıyorsun sen manikürünü benimki hiç
böyle olmuyor “ diye hayatında hiç manikür görmemiş ellerini kızın burnuna
uzattı. “ Yemezler Burcu hanım manikür falan hikaye ne istiyorsun onu söyle
bakalım” dedi Vildan isteksizce. Vildan’ın
amcası emniyet amiri Ahmet Yener’ den bir izin yazısı koparmak istiyordu Burcu.
Arkadaşına yalvardı yakardı sonunda
amcasından yardımı koparıp kadının yanına girebileceğini gösteren yazıyı aldı.
Amcanın tek bir şartı vardı o da bir şey öğrenirse gazeteden önce emniyete
bildirecekti. Vildan’ a yapılan gösterişli bir teşekkürden sonra ertesi günü
gazeteye gitmeden doğruca hastaneye gitti. Elindeki belge çok işine yaramış bu
sefer rahatça girebilmişti kadının yanına fakat kadın konuşmak istemiyordu.
Bütün gazetecilik hünerlerini sıraladı ama nafile. O sırada üzerlerine komiser
Rıfat geldi. “ Sen ne yapıyorsun burada? “ dedi kızarak. Burcu’nun elindeki
izin belgesini görünce daha çok sinirlendi. “ Ne yapıyor bunlar ya? Daha
soruşturma bile tamamlanmadı gazetecinin ne işi var burada?”
“ Komiserim kızmayın, yeminle bir
şey öğrenirsem önce size haber vereceğim söz verdim” dedi Burcu pişkin bir
tavırla. “ Zaten pek işe yaramadı gelişim. Konuşmuyor İpek Hanım” dedi.
Komiseri daha fazla kızdırıp tekrar gelişine engel olmasın diye hemen ayrıldı
odadan çaresiz gazeteye döndü. Vildan’ın meraklı bakışlarına olmadı anlamında
bir omuz silkip google da kadının ismini arattı.
İpek Güngör’ün Hayat hikâyesi çok
bilinmiyordu. Eskişehir’ de çalıştığı yazıyordu internette. Atölyesi ve küçük
çocuklara resim dersi verdiği sanat okulu oradaymış. Aldığı ödüller ne kadar
büyük sanatçı olduğu falan filan. Görsellere girip yaptığı resimlere baktı uzun,
uzun. Hemen hepsi gözlerinde derin bir acı bulunan kocaman gözlü kadın portreleri.
Kimi yöresel kıyafetler içinde, kimi punk’çı, kimi prenses gibi hatta bir
denizkızı bile vardı aralarında ama hepsi kocaman gözlü ve üzgün. Sonra
ressamın fotoğraflarına baktı. Güzel kadındı aslında. Kısacık kesilmiş saçları
asi bir tarzla kırmızıya boyanmış, elleri kolları her zaman iri folklorik
takılarla süslü uzun etekli elbiseler ya da yırtık kotlarla gülümsemişti
objektiflere. Hiç katile benzemiyordu. Ertesi günü Eskişehir’e gitmeye karar
verdi.
Eskişehir’ de ilk ulaştığı yer İpek
Güngör’ ün atölyesi ve sanat okulu oldu. Burada ki herkes şaşkındı ve olanlara
inanmaz bir haldeydi. Onlara göre İpek Hanım karıncayı bile incitmeyecek kadar
sevgi dolu bir yüreğe sahipti ve mutlaka işin içinde bir iş vardı iftiraya
kurban gidiyordu. Etrafı dolaşırken duvarda asılı bir belgede İpek hanımın
isminin N.İpek Güngör olarak yazıldığını fark etti. Bu (N) harfi ile başlayan
ismin ne olduğunu kimsenin bilmediğini öğrenince şaşırdı. Kadının banka işlemlerini yürütenler bile
sadece (N) harfini biliyor ama bu (N) hangi ismin baş harfi bilmiyorlardı. Bu
bilinmezliğin yanında bir de bilinenle karşılaştı; o da İpek Güngör’ün Almanya’
da okuyan Furkan Güngör isminde bir oğlunun olduğuydu. İpek Güngör’ün çalışma
masasında on yedi, on sekiz yaşlarında görünen delikanlının bir de fotoğrafı
vardı. Atölyeyi ve sanat okulunu gezen
Burcu burada katil bir kadından çok sanatına ve eğitime aşık bir kadının
izlerini bulmuştu ama şu kimsenin bilmediği (N) harfi kafasına takılmıştı bir
de annesi cinayetle suçlanırken oğlanın nerede olduğu. Bugüne kadar ortaya
çıkmadığına göre hala Almanya’ da olmalıydı.
Odun pazarındaki sanat atölyesinden çıkıp Adalara kadar yürüdü.
Eskişehir’i çok severdi. Bu şehirde tam beş yıl öğrencilik yapmış şehrin özgür
ruhu iliklerine işlemişti. Porsuk kenarında çok sevdiği kafelerden birine
oturdu neler öğrendiğini telefonunun not defteri bölümüne yazarak düşündü, kendine
bir yol haritası oluşturdu. Buna göre ilk iş olarak çalıştığı gazetenin
Almanya’ daki muhabiri Birol’u aradı. Kendisinden Furkan Güngör adlı öğrenciyi
araştırmasını rica etti. Sonraki adım, kahvesini bitirdikten sonra Nüfus
Müdürlüğüne gitmek olacaktı. Nitekim öyle de yaptı. Nüfus Müdürlüğü çalışanları önce bilgi vermek
istemediler ama çalıştığı gazeteyi ve emniyetten aldığı izin belgesini
gösterince razı oldular. Kadının gerçek ismi Neriman İpek Güngör’ dü ve İzmir
doğumluydu. Daha müdürlükten çıkmadan merdivenden inerken İzmir Milli Eğitim
Müdürlüğünde çalışan arkadaşını aradı. Telefonundan Neriman İpek Güngör’ün
nüfus kayıt bilgilerini ona gönderip bu kişinin İzmir’ de hiç okula gidip
gitmediğini öğrenmek istedi. Çünkü kayıtlara göre annesi ve babası 1999 yılında
ölmüşlerdi. İkisinin aynı tarihte ölmüş olması aklına büyük depremi getirmişti,
eğer öyleyse belki de o depremin olduğu bölgede yaşıyorlardı.
Sanat okulundan aldığı adresle Nüfus Müdürlüğünden
çıkar çıkmaz İpek Güngör’ ün evine gitmek için bir taksiye bindi. Polis
tarafından mühürlenmiş daireye giremedi ama komşularla konuşabilirdi. İpek
Hanımı herkes tanıyordu ve herkes tıpkı sanat okulundakiler gibi şaşkınlık
içindeydi. Kimse onun katil olduğuna inanmak istemiyordu. Komşulara başka
tanıdıkları olup olmadığını örneğin bir akrabasını bilip bilmediklerini sordu.
Bir komşu Firdevs isimli bir kadından bahsetti. Kadın annesi gibi davranıyormuş
İpek hanıma ama İpek Hanım ona “abla” diyormuş. Bu hanım daha önce bu mahalleye
yakın otururken şimdi Batıkent’ e taşınmış, emekli bir öğretmenmiş ancak evin
adresini bilmiyorlardı. Yine eli boş kalmıştı. Muhtarın yerini sorup Firdevs
Hanımın taşındığı adresi öğrenmek istedi. Muhtar tarafından Nüfus Müdürlüğünde
çekilmediği sorguya çekilip elindeki kimliğine rağmen gazeteye telefon
açılmasından sonra adresi alabildi. Batıkent bulunduğu yere uzaktı. Tramvayla
gidebilirsin dediler. Gitti ancak tramvaydan indikten sonra adresi bulabilmek
için yarım saat dolaşması gerekti. Yorulmuş ve susamış bir vaziyette çaldı
kapısını Firdevs Hanımın. Altmış yaşlarında sarı saçlı uzun boylu bir kadın
açtı kapıyı. Firdevs Kalın olduğunu teyit etti ancak “ben bildiğim her şeyi
polise anlattım” deyip kapatıverdi kapıyı. Birkaç kez ısrarlı, ısrarlı
çalmasına rağmen bir daha açmadı. Yorgunluğuna bir de öfke eklenmişti şimdi.
Buraya kadar boşuna mı gelmişti. O sırada İzmir’ den gelen telefon biraz içini
ferahlattı en azından bir şey öğrenebilmişti. Evet, İzmir’ de, annesi babası
1999 yılında Gölcük depreminde ölmüş bir Neriman Güngör vardı ancak bu
Neriman’ın isminin arkasında ikinci bir isim yoktu fakat anne baba isimleri ve
soyadı tutuyordu. Bu çocuk 1999 yılına kadar İzmir’ de Atatürk İlköğretim
okulunda okumuş ama depremden sonra hiçbir okulda kaydına rastlanılmamıştı.
Depremden sonra resmi olarak evlatlık verilmediği nüfus kayıtlarından belliydi
ancak bu akrabaları tarafından alıkonulmadığını göstermiyordu. Elindeki nüfus
kayıtları ve kadının kimlik numarasını kullanarak internet üzerinden yaptığı
araştırmada 2008 yılında vefat etmiş bir babaanneden başkasına ulaşamadı. Akşam trenle İstanbul’ a dönerken bir arpa
boyu bile yol gidemediğinin farkındaydı Burcu. “ Belki de yönümü
değiştirmeliyim” diye düşündü. “ Hep öldüreni araştırdım bir de ölene bakalım
ne bulacağız”
Ertesi sabah yaptığı ilk iş emniyete
gidip Komiser Rıfat’ ı bulmak oldu, Mahir ve Firdevs hanım hakkında bildiklerini
öğrenmeye çalıştı ancak Komiser Rıfat, Nuh dedi peygamber demedi ve “ devam eden
bir soruşturma hakkında basına bilgi verme yetkisine sahip değilim” deyip
hiçbir şey söylemedi. İş yine başa kalmıştı.
Gazeteye dönünce internetten Mahir Bülbüloğlu’ na ait facebook ya da instagram hesapları var
mı onları araştırdı. Bulduğu facebook sayfasından Mahir’in Gaziantepli olduğunu
öğrendi. Sayfa başsağlığı dileyenlerle doluydu bunlardan biri de Gaziantep Kamyoncular
Kooperatifi başkanı Davut Eken’di. Sayfayı kapatırken “ insanlar ölmüş birinin
face’ine neden başsağlığı yazar anlamıyorum” diye söylendi. İnternette
Gaziantep Kamyoncular Kooperatifi’ni arattı ve bir telefon numarasına ulaştı.
Hiç vakit kaybetmeden aradı numarayı. Karşısına çıkana Davut Eken ile görüşmek
istediğini söyledi. Telefondaki kalın ses “ Benim” dedi. Burcu kendini tanıttıktan
sonra;
“ Başınız sağolsun Davut bey, iş
arkadaşınız Mahir Bülbüloğlunu kaybetmişsiniz. Ben onunla ilgili olarak
aramıştım “ der demez daha bir şey sormasına fırsat kalmadan telefondaki adam
öfkeli bir sesle anlatmaya başladı.
“ Sormayın hanfendi aslan gibi bir
arkadaşımızdı Mahir. Pis kadın bunu da yapıp kanına girdi sonunda
kardeşimizin.” Dedi
“Ne yapmıştı, önceden
tanışıyorlar mıydı?” diye sorunca da daha bir öfkelenip
“ Tanışmaz olular mı ya?
Karısıydı bir zamanlar bu katil onun. Ama ben çok konuştum Mahir’le takma
kafana dedim, bırak peşini dedim ama dinlemedi. Epeydir ses çıkmıyordu. Sonra
bu oldu işte ne bileyim ben. Çok üzüldüm çok” dedi adam.
“ Boşanmışlar mıydı evliliklerini
gösteren bir kayda rastlamadım da” dedi çekinerek Burcu
“ İmam nikahı kardeşim. O yüzden
yoktur kayıtlarda. Hem boşanma falan yok kaçtı kadın yıllar önce. Bir gün hiç
sebep yokken adamın oğlunu da alıp kayıplara karıştı.”
“ Kadının oğlu değilmiydi, adamın
başka kadından oğlumuydu çocuk?”
“ Yok canım kadınında oğlu tabi de
ben lafın gelişi öyle söyledim” dedi Kamyoncular kooperatifi başkanı Davut
Eken.
“ Haa dedi Burcu. Neden kaçtığını
söylemedi mi size Mahir bey?”
“ Yok söylemedi “ dedi adam ters
ters “ Neden kaçar bir kadın mutlaka başka bir kancık bulmuş onunla sıvışmıştır
o…pu”
“ Neyse dedi Burcu ağzımızı
bozmayalım da şimdi bu işin aslını bilebilecek başka ailesi yakını var mı orada
Mahir’in?”
“ Valla bacım bir yeğeni ile
dayısı var onlarda İstanbul’ a gittiler diye duydum. Allah vere de başka kan
dökülmese. Giderken (kanını yerde komayız Mahir’in) diye gitmişler öyle duydum.
Ama ne yapacaklar can tabi giden, başka napacaklar”
“ Allah korusun. Onlara yazık
olur “ dedi Burcu adamın suyuna giderek “Sizden Mahir’in yol güzergâhını
istesem bildirebilir misiniz bana acaba?”
“ Olur, burada çalışan bir
kızımız var o tutuyor bu listeleri siz bana bir faks numarası verin ben
göndertirim ona.” Dedi adam şimdi daha sakinleşmişti sesi.
“
Bu konuştuğumuz benim numaram, çıkmıştır ama isterseniz yazdırayım bir
de gazetenin faksını vereyim, isterseniz mail de atabilirsiniz, mail adresimide vereyim” deyip numaraları
adama tek tek heceleyerek yazdırdı.
Kamyoncular Kooperatifi Başkanı sözünü
tuttu ve bir saat sonra Mahir’in tır güzergâhını gösteren liste eline gelmişti
Burcu’ nun, Gaziantep’ ten başlayıp ta Münih’te biten uzun bir güzergâh.
Listeye bakarak Almanya’ daki muhabirlerini aradı listeyi ona gönderdiğini
çocuğu birde Furkan Bülbüloğlu ismiyle listede görülen Alman şehirlerinin
civarında aramasını özellikle Münih’e dikkat etmesini istedi. Eskişehir Milli
Eğitim Müdürlüğündeki arkadaşını tekrar arayarak Emekli ilkokul öğretmeni
Firdevs Kalın hakkında ayrıntılı bilgi almak istedi. Arkadaşı biraz nazlansa da
kayıtlara bakmaya ikna etti onu. Öğlene kadar yapacak işi yoktu o da cinayet
mahalline gitmeye karar verdi.
Sirkeci’de
bir oteldi burası, genellikle tır şoförlerinin kaldığı fazla pahalı olmayan
orta halli bir otel. Polisin şeritlerle
kapattığı oda hala kapalı halde duruyordu. Otel yöneticisi çok şikâyetçiydi
bundan. Çok müşteri kaybetmişler yeni gelenler de durumu görünce kaçıyorlardı
hemen. Bugün gelip kaldıracaktı polis odanın mührünü sözde ama öğlen olmuş bir
ses çıkmamıştı. Kapı mühürlü olduğundan
açıp giremedi Burcu ama lobideki çocuk cep telefonu ile fotoğraflar çekmişti
olay olduğunda, övünerek gösterdi Burcu’ya. Devrilmiş sandalye fırlatılmış
yastıklar odada bir kavga olduğunun göstergesiydi. Fotoğraflardan birinde
elinde bıçakla iki polis arasında İpek Güngör vardı. Ağzı yüzü, üstü başı kan
içindeydi. Fotoğraftaki bıçağa büyüterek daha yakından baktı Burcu. Kırmızı
saplı bir meyve bıçağı, galiba buna benzer bir bıçak onun evinde de vardı.
Lobide görevli delikanlı konuşmaya çok
hevesliydi maşallah. Onun gazeteci olduğunu öğrenince daha bir heveslendi.
Fotoğrafını çekip gazeteye koyması şartıyla ne biliyorsa anlattı Burcu’ya
“ Yakışıklıyız abla belki bir
gören filan olur bizde manken munken olur yırtarız paçayı. Sen koy benim
resmimi gasteye” deyip anlattı. Mahir ile İpek birlikte gelmişler otele.
İkisinin de suratı çok bozukmuş. Hatta delikanlı adamın kadını zorla
getirdiğinden şüphelenmiş. Çünkü hep kolunu tutuyormuş kadının, asansörde bile
tutmuş. Kayıt yaptırırken isimlerini Mahir ve Neriman Bülbüloğlu diye vermiş
adam. Kimlik göstermemişler valizde kaldı aşağı inerken gösteririz demişler.
Zaten kadın hiç konuşmamış hep adam konuşmuş otelin ücretini de peşin ödemiş. Çok
valizleri de yokmuş aslında bir tane siyah tekerlekli bavul ona da polis el
koymuş. Parayı peşin görünce kimlik konusunda fazla ısrar etmemiş delikanlı
sonra da odaya çıkmışlar. Bir müddet sonra gürültüler, çığlıklar gelmeye
başlamış. Kavga olduğunu anlayıp polisi
aramış. Polis kapıyı kırıp açtığında kadın adamın başında elinde bıçak hala
vuruyormuş ama adam çoktan ölmüş. Odanın her yeri ve kadın kan içindeymiş.
Çantasında lobideki oğlanın artistik bir
fotoğrafı ve telefondaki cinayet mahalli kayıtları olduğu halde gazeteye geri
döndü Burcu. Odasına gitmek için merdivenleri çıkarken Eskişehir’ den arkadaşı
aradı. Firdevs Kalın’ın Emekli Sandığı ve TC Kimlik numaralarına ulaşmıştı
onları verdi. Koşar adım odasına gelip
bilgisayarın başına geçen Burcu SGK sitesine girip Firdevs Kalın’ın iş
geçmişini araştırmaya başladı ve tam da şüphelendiği gibi 2002-2004 yılları
arasında Gaziantep’te görev yaptığını öğrendi. Mutlaka Gaziantep’ e gitmeli
araştırmalarına orada devam etmeliydi. Konuyu Yazı İşleri Müdürüne aktarınca
güçlü bir “ olmaz” ile karşılaşıp şaşırdı. “ Savaş var kızım orada gidemezsin”
dedi müdürü. Türkiye, Suriye sınırında
terör örgütüne karşı harekâta kalktığından gerçekten sınır sıcak bölge haline
gelmişti. “ Ya, benim savaşla ne işim olur patron ben gidip şu Mahir’i
araştıracağım” dese de laf anlatamadı. Yazı İşleri Müdürü kardeşi saydığı
merhum arkadaşının kızını savaş bölgesine göndermeyecekti. O göndermeyecekti ama Burcu’ da takmıştı
kafaya bir kere. Ertesi günün Cumartesi olmasını fırsat bilip uçaklarda ucuz
bilet arayışına girdi. Nitekim Pazar gününe uygun fiyatlı gidiş dönüş bilet
bulup kendi parasıyla aldı. Kredi kartından ödemeyi yaparken “ olmayan paranı
da buralara göm bakalım Burcu Hanım” diye kendi kendine söylendi ama para
sıkıntısı bile merakının önüne geçemiyordu. Eh Gazetecilik biraz da merak etmek
değil miydi zaten.
Pazar günü Gaziantep havaalanında iner
inmez bir taksi ayarladı ve Kamyoncular Kooperatifine gitti. Kapalıydı ama
karşıdaki kahvede oturan erkekler meraklı bakışlarıyla yardımcı olacağa
benziyorlardı. Yanlarına gittiğinde oradakilerin çoğunun kooperatif üyeleri
olduğunu anladı. Hemen hepsi Mahir’i biliyorlardı ve tek başına cinayeti
araştırmaya gelmiş bu gazeteci kıza yardımcı olmak için seferber oldular.
İçlerinden ikisi Burcu’yu alıp Mahir’in evine götürdü. Ev kapalıydı doğal
olarak ama komşular açıktı. Başına toplandılar her biri ayrı bir şey
anlatıyordu. Sonunda Burcu’nun kafası karıştı. Duyduklarını toparlayabilmek ve
biraz sakin kalabilmek için kendini getiren adamlara bir şeyler yemek
istediğini ona bir yer tarif etmelerini rica etti. Ricası adeta emir gibi
algılandı ve hemen bir kebapçıya izzet ikram götürüldü. Onlarla birlikte
komşulardan biri de gelmişti. “Bak kızım” dedi yaşlı komşu “ özellikle geldim
ben. Benim adım Suat. Anladım ben senin kafanın karıştığını şimdi sana her şeyi
düzgünce anlatacağım. Bu Mahir iyi çocuktur. Eli açıktır tüm komşular sever
onu. Bundan on yedi, on sekiz sene kadar önce bir gün yanında gencecik bir
kızla çıkageldi. O zamanlar benim mahallede tamirci dükkanım var. Ayakkabı
tamir ediyorum. Genciz tabi o zamanlar el tutuyor göz görüyor, şimdi yaşlandık
yapamıyoruz artık neyse doğruca bana geldi “ Abi ben bu kızı kaçırdım yaşı
tutmuyor ama arkasından arayacak kimsesi yok bize bir imam nikahı kıydır dedi.
Eh bize düşen vazifeyi yapmak, hemen bir hoca buldum iki de şahit nikahı bizim
evde kıyıverdik. Bunlar önceleri pek mutlu mesut yaşıyorlardı hatta hemen bir de
çocukları oldu, adını da ben koydum Furkan. Neriman iyi kadındı çok ta
marifetliydi Allah var, fakat bizim Mahir zamanla değişti. Ev geçimi zor tabi
uzun yola gitmeye başladı her gidişinde gelişinde evde hır gür çıkarıyordu.
Sesleri duyulmayan insanların sesleri çıkmaya başlamıştı. Her evde olur böyle
şeyler deyip aldırmadık. Bizim ilkokulun öğretmeni Firdevs Hanım vardı
yaşıyorsa Allah selamet versin iyi kadındı, bu Neriman’ a çok analık etti o
varken iyiydi ama kadının tayini çıktı gitti. İşte ne olduysa ondan sonra oldu
Firdevs öğretmenin tayininin üzerinden bir sene geçmemişti ki bir sabah Neriman
oğlanı da yanına alıp çekip gitmiş. Çok aradı Mahir yıllarca aradı ama bulamadı
izlerini sonra vazgeçti. Öyle sanıyorduk biz ama şimdi bu duyduklarımız çok
üzdü hepimizi. Bulmuş sonunda demek ki Mahir Neriman’ı, keşke bulmasaydı.”
Deyip sustu yaşlı adam cebinden çıkarttığı mendile sildi gözlerini.
“ Bu kavgalarda şiddet oluyor
muydu amca?” diye sordu Burcu
“ Bilmem ben ama her kavgada olur
öyle şeyler fazla uzatılmaz “ dedi adam utangaçlıkla sırıtarak. Yanlarındaki şoförlerde
sırıttılar. Öğreneceğini öğrenmişti yemeğin parasını ödemek istedi, şoförler
yemin billah ödetmediler.” Sen bizim misafirimizsin bacım olur mu hiç öyle şey”
dediler. O da hepsine ayrı ayrı teşekkür etti telefon numarasını, gazetenin
adresini verdi İstanbul’ da bir işleri olursa seve seve yardım edeceğini
söyleyip ayrıldı yanlarından uçağına daha iki saat vardı biraz Gaziantep’i
gezdi savaşın sesleri duyuluyordu ama şehir kendi yaşantısına devam ediyordu
çaresiz. Sokaklarda ne kadar çok Suriye’ li olduğunu görüp şaşırdı. “ Ne olacak
bu insanlar” diye meraklanmadan edemedi.
“Bir yazı dizisi olur valla bunlardan” deyip aklının bir köşesine yazdı.
İstanbul’ a gece yarısı döndü, evine
gidip deliksiz bir uyku çekti. Sabah gazeteye
gider gitmez Yazı İşleri Müdürünün odasına dalıp bir gün önce yaptığı
yaramazlığı utana sıkıla anlattı. Azarı
yedi tabi ama müdürün gözlerinde hayranlıkta vardı. Geçek gazetecilik böyle bir
şeydi işte araştırıp soruşturacak öyle kendine dikte ettirileni yazmayacak.
“ Eskişehir’ e tekrar gitmem ve
şu Firdevs Kalın denen kadınla muhakkak konuşmam lazım patron “ dedi. Neyse bu
sefer izni koparmıştı derhal tren biletini ayarlayıp o gün yola çıktı Eskişehir’de
kalacak yer bulurdu nasıl olsa.
Firdevs Hanım gelenin gazeteci
Burcu olduğunu görünce kapıyı açmamak için direndi ama Burcu “Her şeyi biliyorum Firdevs hanım bu
görüşme İpek Hanımın yararına olabilir lütfen konuşun benimle” deyince
dayanamayıp açtı kapıyı.
“ Nasıl yararına olacakmış? Oldu
işte, yıllardır kaçtığı şey sonunda. (Bizi
bulursa ya o beni öldürür, ya ben onu) diyordu yaptı işte.” diyerek içeriye
aldı onu Firdevs Hanım.
Gece kalmayı düşünmüştü Eskişehir’ de,
şöyle arkadaşlarıyla barlar sokağında felekten bir gece geçirmeyi çok istemişti
ama öğrendiklerinden sonra durum acildi İstanbul’ a dönmeye karar verdi Burcu. Ertesi
sabah ilk işi Komiser Rıfat’ a gidip amcasına söz verdiği gibi öğrendiği her
şeyi anlattı. Onlar da hemen hemen buna yakın şeyler bulmuşlardı. Burcu’nun
bilmediği şey siyah valiz Mahir’indi ve içinde uyuşturucu vardı ayrıca cesedin
altında da silah bulunmuştu.
“ Benim İpek Güngör’le mutlaka
konuşmam lazım komiserim” dedi Burcu
“ Konuşmuyor ki nasıl
konuşacaksın?” dedi bıkkın bir hareketle elini sallayarak Komiser.
“ Bir deneyelim belki ben bir
yolunu bulurum konuşturmanın ha ne dersin abi?” deyip yüzüne güldü adamın.
“ Valla kız sende şeytan tüyü
var. Konuşturamazsın ama hadi gidelim de bir dene bakalım ama sonra baklavayı
yerim bak” deyip güldü Komiser Rıfat.
Hastane odasının boş duvarına bakıp
durmaktan yorulmuştu İpek. İçi rahattı yaptığından en ufak bir pişmanlık
duymuyordu. Tek isteği şu odadan kurtulup hapishaneye mi hücreye mi nereye
gidecekse oraya gitsin istiyordu. Odanın kapısı açılıp içeriye daha önce gelen
o ufak tefek gazeteci kız girince sıkıntıyla ofladı. İşte yine başlıyordu sorgu
sual. Ne diyecekti ki onlara. Öldürmüştü işte dahası var mı Mahir’i öldürmüştü.
“ Mehaba İpek Hanım beni tanıyorsunuz
daha önce de gelmiştim ben gazeteci Bucu Akarsoy” diyerek kibarca odadaki
sandalyeyi kadının yatağının yanına çekti. İl gelişinde bir katille aynı odada
tek başına kalmaktan ürkmüştü ama artık hiç korkmuyordu. İpeğin ne kendisine ne
de başkasına bir şey yapmayacağını biliyordu artık.
“ İpek hanım ben Gaziantep’ e
gittim orada Suat amcayla konuştum sonra da Eskişehir’ e gidip Firdevs hanımı
buldum. Hikayenizi biliyorum. İşlediğiniz cinayet sizin için nefsi müdafaa
demekti değil mi?”
İpek şaşırarak baktı “ Ne diyordu bu ufak
kız böyle?”
“ Bakın “ diye devam etti Burcu “
Mahir’ in size şiddet uyguladığını bundan bıkarak Eskişehir’e Firdevs hanımın
yanına kaçtığınızı sonra orada yeteneğinizi keşfederek ressam olduğunuzu
biliyorum. Aslında hikayeyi çözdüm ama emin olmak için sizden dinlemeliyim
lütfen bana anlatın yardımcı olabilirim. Gerçekten kendinizi korumak için
öldürdüyseniz ceza almazsınız ya da az bir ceza ile kurtulursunuz gazetem sizin
arkanızda duracaktır gerekirse avukat tutarlar size “ bunu söylerken emin
değildi ama söylemişti bir kere.
İpek dolu, dolu gözlerle baktı Burcu’ ya.
“ Sen bu işi kendimi korumak için mi yaptığımı sanıyorsun?” dedi. Burcu’nun
göğsüne takılı mikrofondan konuşulanları odanın dışında dinleyen Rıfat oturduğu
sandalyede zıpladı. Bir haftadır ağzını bıçak açmayan kadın ilk defa
konuşmuştu. Kulak kesildi.
“Biz İzmir’ de oturuyorduk. Bir
gün babam elinde sinema biletleri ile eve geldi. Annemle uçtuk sevinçten” diye
anlatmaya başladı kızıl saçlı kadın. Zembereği boşalmış saat gibi anlatıyordu
artık.
❤❤❤
Annesi ve babası ile Türkan Şoray’ ın
filmine gittiğinde on üç yaşındaydı Neriman. Eski bir filmdi aslında Kültür
Haftası etkinlikleri çerçevesinde yeniden gösteriliyordu ve babası bilet
almıştı işte. Ne güzel bir gündü. Belki de hayatının en güzel günü. Bir yanında
annesi, bir yanında babası adeta her bir karesini beynine kazıyarak seyretmişti
Neriman. En sevdiği film olarak aslında tek seyrettiği film olarak kalacaktı
uzun yıllar “ Selvi Boylum, Al Yazmalım”. Bu güzel günden sadece birkaç ay
sonra kaybetti onları. Askerdeki dayısını Gölcük’e ziyarete gitmişlerdi ve
deprem orada yakalamıştı onları artık ne dayısı vardı ziyaret edilecek ne de
annesiyle babası. Büyük Gölcük depreminde ölen binlerce insanın arasına
katılmıştı onlarda. Babaannesi yanına
aldı Neriman’ı ama yaşlı kadın kıt kanaat geçindiği köyde ne okutabildi onu ne
de büyütebildi. Bir ev vardı işte Neriman’ın yatıp kalktığı o kadar. Tarlalara
gitti, komşularla birlikte çapa yaptı, ahırlara girdi süt sağdı ama ne köylü
olabildi ne de şehirli. On yedi yaşına girdiği gün onunla karşılaştı. Tıpkı “
Selvi boylum al yazmalım” filmindeki Kadir İnanır gibi yakışıklı bir kamyon şoförü.
Kısa zamanda kararını verdi ve o da filmdeki Asya gibi kaçıverdi Mahir’e. İlk
zamanlar her şey çok güzeldi. Gaziantep’ e Mahirin memleketine gelmişler burada
imam nikahı ile evlenip kendisi gibi kimsesiz olan Mahir’in evinde yaşamaya
başlamışlardı. Evin gelirine katkıda bulunmak için köydeki kadınlardan
öğrendiği gibi dantel örmeye başladı Neriman.
Sehpa örtüleri yatak takımları örüyor komşulara satıyordu. Kısa zamanda
Allah bir de oğul verdi onlara. Her şey filmdeki gibi mutlu gidiyor derken
Mahir değişmeye başladı. İçki içiyor kumar oynuyor eve gelince kavga
çıkarıyordu. Kıskanma huyu çıkmıştı bir de. Yeni bir elbise giyse kıskanıyor,
komşuya gitse kızıyordu. Kavgalar sıklaştı ve bir gece şiddet başladı. Önceleri
şarhoşluğun etkisi diye aldırmadı Neriman. Ama şiddet her geçen gün biraz daha
arttı. Bu sıkıntılı zamanlarının en önemli
desteği mahalle komşusu öğretmen Firdevs hanım bir de nişanlısına
danteller ördüğü İzmir’ li öğretmen Nihat bey’ di . Gece dayağı yer sabah yara
bere içinde okula onlara koşardı. Bu iki öğretmen ona yardımcı olmak için
ellerinden geleni yaparlar yaralarını sarıp onu teselli ederlerdi. Nihat bey
birkaç kez Mahir’le konuşmak istemiş ama yanlış anlar korkusuyla Firdevs Hanım
engel olmuştu. Adam kırılmasın diye söylemiyordu Neriman ama Nihat bey yüzünden
başlamıştı aslında bu dayak faslı. Mahir
bir gün onları sokakta konuşurken görmüş kıskançlığından çatlamış Neriman “
Dantel siparişi veriyordu vallahi, o adam nişanlı bu sene evlenip gidecek” dese
de dinlemeyip canını çıkarmıştı zavallı kadının. Oğlu olmasa bir gün bile
durmayacaktı ama hem oğlunu babasız bırakmak istemiyor hem de Mahir’ in deli
tarafından korkuyordu. Ayrılmaya kalksa öldürürdü onu Mahir. Nitekim yine böyle
dayak yediği bir gün “ seni terk edeceğim” dedi öfkeyle. İşte o zaman Mahir
deli gibi saldırıp parmaklarını boğazına geçirdi “ boğarım seni kadın eğer
böyle bir şey yaparsan gebertirim seni, bırakmam seni o sarı çiyan Nihat’a“
diye bağırıp boğazını öyle kuvvetle sıktı ki gerçekten boğacağını sandı
Neriman. Korkudan günlerce kekeleyerek konuştu. Öyle konuşuyor diye de dayak
yedi.
Firdevs Hanım ne yapıp edip bu Mahir’ den
kurtulması gerektiğini söylüyordu ona ama cesaret edemiyordu Neriman. Ne zaman
canına tak edip gitmeyi düşünse elleri boğazına gidiyor yaşadığı ölüm korkusu
aklına gelip susuyordu. Önce Nihat öğretmenin sonra da Firdevs Hanımın tayini
çıktı. Karalar bağladı Neriman ama çare yoktu. En çok ta Firdevs hanımın gidişi
koymuştu genç kadına. Anası bellemişti neredeyse onu şimdi onsuz yeniden yetim
kalmış gibi hissediyordu. Firdevs öğretmen irtibatını hiç kesmedi onunla.
Mektupla telefonla bir şekilde ulaştı. İşte bu nedenle koca mahallede sadece
Neriman, onun tayin olduğu Kastamonu’ da yapamayıp emekli olduğunu ve Eskişehir’
e yerleştiğini biliyordu.
Bir akşam bir arkadaşıyla birlikte geldi Mahir
eve. Sofra kurdurttu içki içmeye başladılar. Neriman, yanına oğlunu da alarak odalarına
çekildi. Mahir bir şey isterse diye tetikte bekliyordu. Çağırdığı zaman duymaz
ya da vaktinde koşmazsa misafir filan dinlemez tokadı yapıştırırdı kocası.
Misafirin;
“ Yok, canım daha neler Mahir,
olur mu hiç öyle şey yenge yapmaz öyle” dediğini duyunca kapıyı aralayıp
dinlemeye başladı.
“Öyle öyle iyice araştırdım ben.
Zaten bu İzmir’de de orada burada gezen bir kızmış. Ana yok baba yok kim
kollayacak başıboş tabi. Benimle de pek çabuk kaçıverdi. Gel dedim geldi. Sonrada
hemen çocuk oldu. Ben bu çocuğun benden olmadığına iyice inanmaya başladım.
Büyüdükçe anasına benziyor oğlan bana hiç benzemiyor, şu bir öğretmen vardı
hani Nihat’ mı ne gitti şimdi tayin oldu ondan şüpheleniyorum o da ayni bizim
piç gibi sarışındı, kadın desen anasının gözü dantel örüyorum deyip ha bire bu
herifle görüşüyordu. Çarşıda da söylüyorlar zaten senin gibi kara bir heriften
böyle sarı nasıl çıktı diye dalga geçiyorlar. Valla çok şüpheleniyorum ama eğer
öyleyse ikisini de doğrarım yaşatmam”
Mahir’in bu sözlerini duyunca, bir yerine
ateş değmiş gibi fırladı içeriye Neriman
“Mahir sen ne diyorsun? Furkan
nasıl senin oğlun olmaz? Ben seninle evlendim ilk defa bunu biliyorsun bak bana
iftira atma. Namusuma iftira atma” diye bağırarak saldırdı kocasına. Sonrasında
Mahir’in elinden zor kurtardı onu arkadaşı. “ Hadi gel Mahir biz meyhaneye
gidelim” deyip adeta sürükleyerek götürdü onu evden. Sabaha karşı körkütük
sarhoş geldi böyle zamanlarda akşama kadar uyur yanında top patlasa duymazdı
adam, ancak sızmadan önce Neriman’ın yine boğazına sarılmış; “
Bana bak karı bu veledin benden olmadığını biliyorum ikinizin de yuvasını
yapacağım Allah’ ıma dinime” diye yeminler etmişti. Çocuk, Mahir’in çocuğuydu
elbette, ondan başka kimseyi tanımamıştı ki hayatında. Fakat bunu nasıl
anlatacaktı Mahir’ e. Korku artık sadece kendisi için değildi. Şimdi oğlu için
de korkuyordu. Yaşatmam demişti Mahir dediğini yapacak kadar gözü karaydı adamın.
Kaçmak dürtüsü her yanını sardı. Bir koşu postaneye gidip her akla ihtiyaç
duyduğunda yaptığı gibi Firdevs hanımı aradı.
“ Yeter artık dayandığın” dedi
Firdevs Hanım “çık gel buraya seni burada bulamaz. Buldurmayız merak etme. Bak
şimdi sana söyleyeceklerimi aynen yap. Paran var mı?”
“ Var dantel örüyorum parayla
biliyorsun ondan biriktirdim biraz iki bin lira kadar oldu”
“ Tamam, çok çok yeter sana.”
Eve gelir gelmez ufak bir çanta hazırladı
kendine ve oğluna Neriman. Bir de içine yiyecek bir şeyler koyduğu bir torba.
Oğlunun elini tutup doğruca otobüs garajına gitti. Gaziantep’in İslahiye
ilçesine bir bilet aldı. Otobüse binip İslahiye’ ye gittiler. Varınca otobüs
terminalinde durmadı sanki bir yere yetişecekmiş gibi hızlı, hızlı ayrıldı
terminalden. Bir saat İslahiye sokaklarında dolaştıktan sonra istasyona gidip
Mersin trenine bindiler. Mersin’ den de Ankara otobüsüne. Sabaha karşı
Ankara’ya vardıklarında ana oğul ikisi de yorgunluktan perişan olmuşlardı ama izlerini
karıştırmak için gerekliydi bu dolanma. Karınları acıkmış küçük çocuk yollarda
yorulmuştu. Ankara otobüs terminalinden çıkıp bir dolmuşa bindiler Neriman’ın
Ankara’ da adını duyduğu tek yer olan Kızılay’ a gittiler. Onu da Mahir’ den
öğrenmişti. Eskiden iyi zamanlarında gittiği yerleri gördüğü şeyleri anlatırdı
karısına.
Kızılay kocaman, kalabalık bir yer artık
sadece hatıralarında kalan İzmir kadar kalabalık. Buldukları bir pastanede
oğluyla simit yiyip çay içtiler. Küçük çocuk olanları anlamıyor ama annesiyle
olmaktan memnun sesini çıkartmıyordu. Pastaneden çıkıp yürümeye başladılar
ayakları onları içinde kuğuların yüzdüğü bir havuz olan parka kadar götürdü.
Furkan çok sevdi bu yeri akşama kadar oyalandılar. Akşama yine bir dolmuşla
Ankara garına geldiler ve Eskişehir trenine binip gittiler. Eskişehir’ de
onları Firdevs hanım karşıladı. Bu hiç evlenmemiş kadın evladı yerine koyduğu
Neriman’ a yardım etmek için çırpınıyordu. Ertesi günü bir avukata danıştılar.
Resmi nikâh olmadığından Neriman için bir hak iddia edemezdi Mahir ama Furkan
onun oğluydu ve çocuğu kolaylıkla alabilirdi. Buna izin veremezdi Neriman.
Firdevs hanımla günlerce düşündüler ve sonunda isimlerini değiştirmeye karar
verdiler. İşte Neriman o zaman İpek oldu. Furkan’ın soyadının değişmesi için
mahkeme kararı gerekiyordu bu yerlerinin belli olmasına sebebiyet verir diye
cesaret edemediler ama resmi işlemler dışında herkes Furkan’ı Furkan Güngör
olarak bildi. Firdevs hanımın gayretleriyle İpek Güngör olarak Eskişehir’ de
bulunan sanat evlerinden birinde temizlikçi olarak göreve başladı. Artık bir
işi vardı. O gündüzleri işe giderken Furkan’a da Firdevs Hanım bakıyordu. Bu
sanat evinde boya ve tuvalle tanıştı. O kadar yetenekliydi ki sanat evinde ki herkesi
şaşırtarak kısa zamanda çok güzel resimler yapmaya başladı. Firdevs hanımın
gayretleriyle önce açık liseyi sonra da açık öğretimi bitirip Üniversite mezunu
oldu. Furkan Firdevs hanımın gözetiminde iyi okullara gitti. Liseden mezun
olduğunda meşhur bir annesi vardı artık öyle ki yurt içinde ve yurt dışında
sergiler açıyor dergilere konu oluyordu İpek.
Mahir yıllarca aradı onları. Kamyoncu
arkadaşlarının yardımıyla Ankara’ ya kadar izlerini sürdü ancak ondan sonra
adeta sır oldular. O da kendini yollara vurdu. Bu kaçıştan sonra
aldatıldığından ve Furkan’ın kendi oğlu olmadığından emindi artık. Arkadaşları
“ boş ver kurtuldun işte” diyorlardı ama kurtulmamıştı. Aptal yerine konulmuş
olma duygusu kemirdi içini yıllarca. Ne yeni bir hayat kurabildi kendine ne
aklını başına toplayabildi. Alkol ve uyuşturucunun etkisinde serseri hayatını yaşayıp
giderken uzun yolculuktan döndüğü bir gün bir gazetenin ekinde kızıl saçlı bir
kadının resmini gördü. Gözlerine inanamadı Neriman’ dı bu. Adını değiştirmiş
İpek Güngör yapmıştı ama tanımıştı Mahir. Ressam olmuştu. Ödül almıştı, bir de
röportaj vermişti gazeteye. İçer gibi okudu yazılanları.” Bir oğlum var”
demişti yazıda kadın “Almanya’ da üniversitede okuyor.” Bulmuştu onları.
Nihayet bulmuştu. Şimdi çanlar Mahir için çalıyordu artık.
“ Keşke gazeteye oğlum var demeseydin ya Mahir
görürse “ dedi Firdevs hanım endişeyle.
“ Aman abla o kim, gazete
okuyacak adam kim görmez merak etme sen”
Oysa görmüştü Mahir. İlk iş yol güzergâhını
orta doğudan Avrupa’ ya özellikle de Almanya’ ya çevirttirdi. Zor oldu şirketi
ikna etmek ama başardı. Kamyoncu arkadaşlarının Almanya’ daki akrabalarını
kullanarak Furkan’ı aramaya başladı ve tam bir yıl sonra Münih’ te bir okulda
okuduğunu öğrendi. İşte intikam saati gelmişti. Neriman’ın Eskişehir’de
olduğunu çoktan biliyordu ama özellikle beklemişti. Bir yıldır onu da takip ediyordu. Tır parkına
park ettiği tırın içine birkaç battaniye attı bir de uzun zincir. “Basarım
koluna iğneyi takarım zinciri beline sonrası tamam” dedi kendi kendine.
Tabancasını beline taktı bir araba kiralayıp Eskişehir’in yolunu tuttu. Akşam
vakti sanat okulunun kapısını kapatan Neriman’ a arkadan yaklaştı sırtına
tabancayı dayadığı gibi kolunu yakalayıp arkaya kıvırdı kaçmasına fırsat
vermedi kadının, bağırdığı takdirde hemen orada öldüreceğini söyleyip zorla
arabaya bindirdi. Elerini ayaklarını
bağlayıp ağzını bantladı arka koltuğa zorla yatırdı kadını. Sonra ver elini
İstanbul. Sonunda Sirkeci’de bir otele geldiler. Ellerini çözdüğü kadına
oğlunun yerini bildiğini eğer bağıracak ya da renk verecek olursa yapacağı ilk
işin gidip onu öldürmek olacağını söyleyip kolundan tutarak içeri soktu. Otel
personelinin şüpheci bakışları altında bir odaya çıktılar. Kapıyı hemen kilitledi Mahir. Odaya girer
girmez adamdan kendini kurtaran Neriman;
“ Ne yapmaya çalışıyorsun Mahir.
Bizi istemiyordun kurtuldun işte bizden. Bırak beni ne olur yoluma gideyim”
diye yalvardı.
“ Bu o kadar kolay değil Neriman
Hanım. Sen beni aldat, elin p..ini bana oğlum diye yuttur sonrada kaç git öyle
mi. Hayat sana güzel bakıyorum. Meşhur olmuşsun bir de. Şu saçına başına bak
tam layığını bulmuş o....pu olmuşsun işte. Ama bitmedi bu burada bitmedi. Cezanı
ellerimle keseceğim senin.” Diye bağırdı Mahir.
“ Mahir Allah aşkına Furkan senin
oğlun istersen DNA testi yaptır vallahi senin oğlun”
“ Anlamam ben öyle testten
mestten sen o testleri de bozarsın artık inanmam. Tamam, bu iş bitti buraya
kadar, birkaç saat sonra gidiyoruz. Yarın senin ve oğlun olacak o p..in bu
hayattaki son günü”
“ Ne demek istiyorsun” dedi
korkuyla kadın. Eli farkında olmadan boğazına gitti.
“ Yarın Almanya’ ya gidiyoruz. Ha
ha ha bilemem sandın değil mi? Bulamam sandın değil mi? Pis f…şe bir akıllı
kendini mi sanıyorsun ama dur o Firdevs’ in de bitireceğim işini o altına
yattığın Nihat’ ında merak etme.”
“ Yarın ne olacak Mahir ne demek
istiyorsun sen?”
“ Yarın Münih’te senin gözlerinin
önünde önce oğlunu geberteceğim sonra da seni kahpe anladın mı?” diyerek
üzerine geldi bir eliyle kadının ellerini arkadan tutup diğer eliyle boğazına
sarılıp sıkmaya başladı. Mosmor kesildi Neriman. Sonra adam “ dur, Mahir
kendine hakim ol yarın, yarın” deyip kendini geri çekti. İşte ne olduysa o anda
oldu eline ne geçirdiyse fırlatmaya başladı Neriman avazı çıktığı kadar da
bağırıyordu gözü müşteri yesin diye odaya konulmuş meyvelerin yanındaki bıçağa
ilişti. Ok gibi atlayıp eline aldı bıçağı Mahir’in üstüne atılmasına izin verip
bıçağı gözüne sapladı, adam bir haykırışla kanlar içinde yere kapaklandı sonrasın
da da vurdu vurdu. Yediği dayaklar için vurdu, kaybolan hayalleri için vurdu,
korkuyla geçen yılları için vurdu, atılan iftira için vurdu, bin bir zorlukla
kurduğu yeni hayatı için vurdu, Firdevs ablası için vurdu en çokta oğlu için
vurdu, vurdu Neriman.
❤❤❤
“ İşte gazeteci hanım benim
gerçek hikayem bu. Vurdum öldürdüm. Yapacak başka şeyim yoktu. Bizi bulmuştu
bir kere yakalatıp hapse attırsam ne kadar kalırdı ki içerde daha çok hınçlanıp
çıkar yine bulur yine öldürürdü oğlumu. Kendim için değil inan oğlum için,
Firdevs abla için, o günahsız Nihat bey için için yaptım ama yaptım öldürdüm
onu pişman değilim.”
Burcu gözyaşları içinde dinledi kadının
anlattıklarını ne hayatlar vardı. Saygı duydu karşısında boynu bükük duran
kadına. Yoktan var etmişti kendini ama kader yakalamıştı işte yine de.
“ Peki oğlun nerede?”
“ Almanya’ da olanlardan haberi
yoktur onun. Sınav dönemine girdiler. Böyle zamanlarda kapatır kendini sadece
ders çalışır. Ne telefona ne başka şeye bakmaz”
“ İyi ama yetkililer söylemezler
mi?”
“ Kim söyleyecek; ben konuşmadım
ki daha Alman yetkililerin bilgisi yoktur, belki bundan sonra. Sınavları bitsin
dedim öyle haberi olsun onun için sustum. Susarsam işler uzayacak Furkan’ a
haber geç ulaşacak öyle düşündüm. ”
❤❤❤
Burcu’nun
“Meşhur ressam Neriman İpek Güngör’ün acıklı hikayesi” isimli haberi gazetede birinci sayfadan
yayınlandı. Gerçeğin Mahir’in kendilerine anlattığı gibi olmadığını anlayan
akrabaları “ kana kan” davasından vazgeçip Gaziantep’e döndü. Kadın dernekleri,
kadın hakları savunucuları harekete geçti. Tam üç iyi avukat savundu Neriman’ı
mahkemede ve Neriman “ Meşru Müdafaa”dan ceza almadan kurtuldu. Davanın bitiminin ertesi günü Burcu’nun
gazetesi ana oğulun birbirine sarılışlarını manşetten verdi.
Esra Gürel Şen- Haziran 2018
Çok etkileyici olmuş, kalemine sağlık, kadın sorunlarını bir kadın olarak çok etkileyici ve akıcı bir biçimde anlatabiliyorsun, tebrik ederim seni 👍👏👍❤️
YanıtlaSil