VEFA


      Kütahya adı asırlar boyunca çini ile birlikte anılmış bir şehirdir. Bu şehrin insanı olmaktan ve bu şehirde çini ile yoğurulmaktan hep gurur duydum çünkü benim babam bir çini sanatçısıydı. Adı Ahmet Fuat Gürel
      Kütahya’ da çini ile uğraşan herkes bu güzel ismi bilir. Yaşadığı seksen iki yıllık hayatında, sadece Kütahya’ da yaşamış ve ardında pek çok nadide eser bırakmıştır. Babam olduğu için söylemiyorum ama bugüne kadar gelmiş geçmiş en önemli çini sanatçılarından biridir. Şan da şöhrette parada hiç gözü olmadı. Onun için sanat Allah’ tan gelen bir lütuftu öyleyse Allah’ a layık olmak gerekirdi. 



      Bilmem bilir misiniz çinide bir özellik vardır. Çini iki kez fırınlanır. Bir çamura form verildikten sonra mukavemetini artırmak için ki buna bisküvi denir, bir de boyanıp, sırlandıktan sonra desenleri sabitlemek için. İşte bu boyama aşamasında kullanılan renkler eser piştikten sonra başka bir renk alırlar. Yani sanatçı eserini meydana getirirken sonuçta oluşacak rengi sadece hayal eder ve ona göre boyar. Henüz boya teknolojisi bu kadar gelişmemiş, Çin boyaları henüz piyasaya girmemişken çiniciler ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar bir türlü kırmızı rengi tutturamazlardı. Eskiler bilir kırmızı diye boyadıkları hep kahverengi olurdu. Benim canım babacığım patentini almayı hiç düşünmediğinden sonradan sahiplenen çok olsa da, o yıllarda ilk defa çinide kırmızı rengi oluşturmayı başarmıştı. Hem de bir binanın bodrum katında küçücük bir atölyede havanla dövüp hazırladığı boyaları kendi tekniğiyle karıştırarak yapmıştı bunu. O’ na “ buluşunu tescille” dendiğine cevabı “ bana ait değil, o çiniye ait” demiş asla yanaşmamıştı. Sanatına bu denli sevgi ve saygı duyan yaptığı eserleri geçim derdine satarken utanan, her eseri onun için evlatları gibi kıymetli olan bir adamdı benim babam. Mensubu olduğu ancak hiç dile getirmediği Mevlevi öğretisi ve tasavvuf ilmine hayranlığını yalnızca can arkadaşı Ressam Ahmet Yakupoğlu ile birlikte ney üfleyip rebap çalarken ortaya dökerdi. Sanatındaki ustalığı kendi istemese de haklı olarak bir isim yapmıştı ona. Bu nedenle özellikle Kütahya’da pek çok yerde eserleri vardır. 
Örneğin; Kütahya’nın efsanevi Belediye Başkanı Abdurrahman Karaa döneminde yapılan belediye binasının balkon çinileri ve o zamanlar bu binanın içinde yer alan Nikah salonunun duvar çinileri ki; eşsiz güzellikte minyatür resimlerle bezenmiştir, babam tarafından yapılmıştır. 


       Yine aynı yıllarda yapılan o günlerin AVM si Belediye İş hanının içinde yer alan büyük sütunun üzeride çini sanatının en güzel örnekleriyle babam tarafından kaplanmıştır. Eski Belediye binası önündeki çeşme yine onun Kütahya Porselen Fabrikasında çalışırken tasarlayıp uyguladığı bir eserdir.


Yaptığı yüzlerce duvar tabağını, vazoyu, panoyu ve cami çinilerini saysam sayfalar sürer.


                                                                  



       Bu camilerin en önemlisi bence Maltepe Mahallesinde bulunan ve yakın arkadaşı Ressam Ahmet Yakupoğlu tarafından yeri verilerek bir kısmı finanse edilen “ Çinili Cami” dir. Bu caminin eski Orta Asya camilerinden örnek alınan tasarımı bizzat şahit olduğum şekilde iki arkadaş tarafından aylarca bizim evde çalışılarak tasarlanmış  ve üzerindeki Selçuklu tarzı çinilerinin çizimleri babam tarafından gerçekleştirilmiştir. Amaç Kütahya’ ya bir eser kazandırmak olduğundan paraca katkı sağlayamadığı esere emeğiyle katkı sağlamış sonunda adının hiç anılmayışını ise arkadaşına duyduğu sevgiyle konuşturmamıştır bile.

      Gelelim en önemli eserine. Yine rahmetli Abdurrahman Karaa döneminde belediye binası ile valilik arasında kalan meydana Kütahya’ yı simgeleyecek büyük bir eser yapılması düşünülmüş ve bunun çiniyi anlatabilecek bir şey olması istenildiğinden eserin “ Çini Vazo” görünümünde devasa bir şadırvan olmasına karar verilmiş. Rahmetli Abdurrahman Karaa Bu konuyu babamla görüşmüş ancak belediyenin bütçesinin azlığından bahisle eğer yapmayı kabul ederse kendisine ödeme yapılamayacağını söylemiş babam memnuniyetle işi kabul etmişti.  Böylece aylarca süren uğraşın sonunda ortaya on yıllar boyunca Kütahya denince ilk akla gelen şey olacak olan, bütün kartpostallarda, seyahat broşürlerinde, turizm şirketlerinin rehber kitapçıklarında ve yurt dışı tanıtımlarında yer alan “Çinili Vazo”  ortaya çıktı.  Bu eserin eşsiz güzelliğinin yanı sıra fazla bilinmeyen başka bir özelliği daha vardır bu vesile ile onu da burada aktarayım. “Çinili Vazo” babam tarafından, her yönden görülebilmesi ve insanların başlarını eğmeden ya da kaldırmadan onu bir bakışta rahatça görebilmeleri ve yapıldığı meydanın ölçülerine göre ne küçük ne de büyük kalmaması için (mimarlar iyi bilir ) “ Altın Oran” kullanılarak tasarlanmıştır. “Çinili Vazo” tamamlandıktan sonra gören herkesin ortak kanısı Kütahya’yı ancak bu kadar güzel bir eserin temsil edebileceğidir. Öyle ki,  bu eserden esinlenerek şehrin logosu değiştirilmiş ve çini vazo şeklinde bir logo oluşturulmuştur, halen kullanılmaktadır. Babam bu eser için kendisine teşekkür mahiyetinde verilen dolma kalemi vefatına kadar kutsal bir emanet gibi saklamış şehrinin kendisine armağanını baş tacı etmiştir.


Bunları size niye anlattım; şimdi oraya gelelim.

Önce tadilat yapıyoruz bahanesiyle “ Çini Vazo”nun desenlerini bozdular. Kadirşinas bir üniversite hocasının çalışmalarıyla düzeltildi ve orijinaline yakın hale getirildi ama yine birileri rahatsız oldu ki bakımsız bırakıldı ve en son geçen yıl tamamen bozulup yerine üzeri yağlı boya ile boyanmış uyduruk bir “ şey” konuldu. Sonra Kütahya Belediye binası saçma sapan gerekçeler gösterilerek yine geçen yıl rant amacıyla yıkıldı.Yıkılan Belediye binasındaki  dünyada eşi benzeri olmayan çinilerin ne olduğu sorulduğunda “köylerdeki düğün salonlarına pano yaptık” denildi. 
En son Belediye İş hanındaki çini kaplı sütunun  yine dünyada eşi benzeri bulunmayan harika çinileri delinerek alüminyum musluk takılıp çeşme yapıldı bu da yetmedi bir de çiniye çivi çakılıp üstüne plastik saat asıldı.
  

Bu çirkinlikleri Kütahya Belediyesi yaptı veya yapılmasına göz yumdu, Kütahya halkı seyretti. 
Kütahya’ da yaşamıyorum ve yapılanlardan ne yazık ki olup bittikten sonra haberim oluyor maalesef. Önceden olsa engelleyebilir miyim bilmiyorum ama çabalayacağım muhakkak. Bu yok edilen ya da itibarsızlaştırılan eserler bana değil Kütahya’ ya ait yani şehrin ortak değerleri. Onların korunmaları için rahmetli olmuş bir sanatçının kızı olarak benim çabalamam mı gerekli yoksa kendilerine emanet edilmiş şehri korumakla mükellef olanlar mı? Son zamanlarda adet olduğu üzere bir yerin yönetimini eline geçirenler sanki o yerin tapusu üzerlerine verilmiş gibi davranıp istediklerini yıkmayı, istediklerini yok etmeyi alışkanlık haline getirdiler bu nedenle o yerlerde yaşayanların kendi değerlerine sahip çıkmak adına yapılanlara bir dur demesi gerekmez mi?
Memleketini bu kadar çok seven ve ona hizmet edebilmek uğruna kendi ikbalinden defalarca vazgeçen büyük sanatçı ve tasavvuf ehli Ahmet Fuat Gürel’in kızı olarak ona ve sanatına yapılan bu vahşice haksızlıklara çok üzülüyorum ve yapılanları affedemiyorum

      Vefa çok önemli insani bir duygudur. Vefanızı kaybetmişseniz ne olursanız olun hangi mevkide olursanız olun insanlığınızdan çok şey kaybetmişsiniz demektir. Biliyorum bu sadece babama yapılmıyor ve sadece Kütahya’da da olmuyor ama tarihimize, sanatımıza, sanatçımıza kıymet vermeyi öğrenmeden yani geçmişi kıymetlendirmeden geleceği inşa edemeyiz.

      Bu bir dertleşmeydi, sürç-i lisan ettiysek affola. Saygı ve sevgiyle kalın





Yorumlar

  1. Esra’cığım, İçim sızlayarak okudum. Eline sağlık canım benim..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar