ÇİÇEK BÖCEK ÖYKÜLERİ
Sevgili dostlar
geçen gün bloglarla ilgili bir araştırma yaparken bir blogger' ın blogları ciddi
ve gayri ciddi olarak sınıflandırdığını gördüm. Ona göre siyasi ya da bilimsel
konularda yazan bloglar ciddi diğerleri gayri ciddi imiş. Hatta onlar için çiçek
böcek yazıp okunuyorlar diye bir de eleştiri getiriyor. Doğrusu ben kendisi
gibi düşünmüyorum. Bence hayatta insanların ilgisini çeken her konu ciddi bir
konudur. Bu öykü olabilir belki bir makale
ya da kim bilir sadece bir anı hangisi olursa olsun onlar okunabilir hale
gelene kadar ciddi emek harcanarak yazılıyorlar. Bu ister siyasi, ister bilimsel isterse
blogger' ın dediği gibi çiçek böcek konusu olsun fark etmez. Önemli olan
yazılanların insanlara ulaşmasıdır bence.
Ayrıca hayat, zaten çoğumuz için ağır koşullarda devam ediyor herkesin bir derdi muhakkak
var. Bu sıkıntıların içinde yaşarken çiçeklerden böceklerden ve bize zevk veren
diğer konulardan bahsederek kendimizi rahatlatmanın ne zararı olabilir. Ben
yıllarca işim gereği bilgisayar başında çalıştım. Uzun süre ekrana bakınca
gözlerim kararır başım ağrırdı. Buna meydan vermemek için ara ara gözlerimi
ekrandan çevirir pencereden dışarıya ağaçlara, arkadaşlarımın yüzüne,
duvarlara, tavandaki ışıklara bakarak beynimi rahatlatmaya ve dinlendirmeye
çalışırdım çok faydalı da olurdu.
Hadi gelin
birlikte hayat ekranından gözlerimizi biraz ayıralım ve bir çiçek hikayesi
okuyalım ne dersiniz?
ÇİÇEK HİKAYESİ
Çiçekçi oğlan saksımı, sarı yaldızlı bir kâğıda sardı . Saçlarının iki yanını kazıtmış üstünü uzatıp sarıya boyatmıştı. "Sarışın Kızılderili" gibi olmuştu bence ama sanırım o kendini böyle çok
yakışıklı buluyordu. Beni satın alan güzel kıza pazularını gösterebilmek
amacıyla üst rafa uzandı ve bir sprey aldı. Daha aman diyemeden spreydeki
esansı üzerime boşaltıverdi.
“ Keşke yapmasaydınız.
Kendi kokusu yeterdi” dedi güzel kız.
“ Kalanchio’ lar
kokmaz” dedi çiçekçi bilmiş bir edayla kıza bakarak.
“ Halt etmişsin sen hiç çiçek olur da kokmaz
mı? Sen duyamıyorsan ben ne yapayım” dedim içimden. Tepesi sarı saçlı oğlan havalı hareketlerle
jelatini tüm bedenimi kaplayacak şekilde haşır huşur sarıp tepemede tıpkı kendi
saçı gibi sarı bir kurdele oturttu. Jelatinin en görünen yerine yapıştırılan
çiçekçi etiketinden sonra hazırdım.
“Beğendiniz mi?” diye
sordu oğlan artistik bir hareketle beni kıza doğru uzatırken.
Kız çiçekçinin kendine asılmasından
memnun gülümsedi.
“ Çok güzel oldu elinize sağlık. Borcum ne kadar?”
Oğlanın
söylediği parayı çantasından, ellerinin güzelliğini görmesi için yavaş hareketlerle
çıkardı, uzattı. Sonra da çapkın bir gülümseyişle çıkıverdi dükkandan. Artık
güzel kızın kucağındaydım. Hızlı adımlarla birkaç sokak yürüdük. Beyaz boyalı
şık bir apartmanın loş asansörüyle üst katlardan birine çıktık ve kahverengi
çelik bir kapının önünde durup zili çaldık. Kapıyı güler yüzlü, güzel gözlü,
yaşı biraz geçkince bir hanım açtı.
“ Tuğçe’ ciğim hoş
geldiiin!” dedi melodi gibi bir sesle. Adının Tuğçe olduğunu böylece öğrenmiş
olduğum güzel kız içeriye girerken;
“ Aslı teyzeciğim bu çiçeği sana aldım”
diyerek gururla uzattı beni güzel gözlü kadına.
“ Ah nasıl da bilirsin
çiçekleri çok sevdiğimi. Çok teşekkür ederim Tuğçe’ciğim harika görünüyorlar.”
Diyerek beni aldı kadın ve doğruca mutfak olduğunu tahmin ettiğim bir yere
götürüp tezgahın üzerine bıraktı.
“ Sen geç hayatım ben
çiçeği açıp şimdi geliyorum “ diye sesleniyordu bir yandan da Aslı Hanım.
Sarı kızılderili saçlı çiçekçinin, Tuğçe’
nin gözüne girebilmek için özene bezene taktığı kurdeleyi bir hamlede çıkarıp
çekmeceden aldığı makasla önce jelatini sonrada sarı yaldızlı kağıdı çıkarıp
attı.
“Ah çok şükür yeniden
özgürlük, ne güzel, sevdim ben bu Aslı Hanım’ı.”
Kırmızı, kırmızı açmış sardunyalar gülümsediler ilk önce “ Hoş geldin Kalanchio.” Daha onlara cevap veremeden davudi sesiyleAtatürk çiçeği selamladı beni. Aman Allah’ım o ne yakışıklılık öyle. Kırmızı yapraklarını mağrur bir edayla sallayarak baktı bana. İçim eridi sanki. Yanımdan begonya ve çuha çiçeklerinin hoş geldinlerini duymasam takılı kalacaktım Atatürk çiçeğine. İleriden tüm haşmetiyle kauçuk el salladı bana sonra sıra, sıra dizilmiş menekşeler hep bir ağızdan hoş geldin dediler.
En son bir gelin gibi süzülerek beyaz başını eğdi ve selamladı beni barış çiçeği. Ne kadar zarifti öyle. Atatürk
çiçeğiyle aralarında bir şey olduğunu hemen anladım. Çünkü barış çiçeği beni
selamlarken Atatürk çiçeğinin yaprakları daha bir kızardı gözlerini ondan
alamadı. Fesleğenle arap saçını arkamda kaldıklarından görmemişim, fark edince
ben merhaba dedim onlara. Selamlaşma faslı bitince etrafıma şöyle bir bakındım
buradaki bütün çiçekler bakımlı ve mutlu görünüyorlar. Anlaşılan Aslı Hanım iyi
bakıyor
çiçeklerine. Bu benim için de memnuniyet verici bir şey. Bunu sesli
dile getirdim. Bütün çiçekler söylediğimi onayladılar.Günler Aslı Hanımın su verdiği zamanları bekleyerek ve yeni arkadaşlarımla sohbet ederek geçmeye başladı.Çiçekler benden önce yaptıkları bir oylama ile begonyayı kendilerine başkan seçmişlerdi. Bizim hayvanlar gibi hareket kabiliyetimiz ve insanlara duyurabileceğimiz bir sesimiz olmadığından isteklerimizi ya da duygularımızı ancak gelişimimizle anlatmaya çalışabiliriz. Farklı, farklı gelişim özelliklerine sahip böyle kalabalık bir çiçek
topluluğunda birbirinin hakkını çiğnememek için bir başkan seçmek önemliydi elbette. Doğrusu ben Atatürk çiçeğinin başkan olmasını yeğlerdim ama onlar tercihlerini begonyadan yana kullanmışlardı Zaman geçtikçe begonyanın bu işi yapamadığına iyice kani olmaya başladım. Bir kere menekşelere torpil geçiyordu. İki de bir onların yapraklarına su değmesin diye sulama
sırasında kendi yapraklarını uzatıp suların sıçramasını önlüyor ancak bunu
yaparken benim ve çuha çiçeklerinin güneşine engel oluyordu. Oysa güneşten
faydalanmak hepimizin hakkıydı. Bir gün çuha çiçeklerini organize ettim ve
sulama sırasında yapraklarımızı elimizden geldiğince uzatıp titreterek suların
menekşelere sıçramasını sağladık tabi sonrasında olanlar bizimde hoşumuza
gitmedi çünkü menekşeler o kadar çok ağladılar ki, onları susturmak için biz de
uğraştık ama olsun bir eylem koymuştuk sonuç ta ortaya fakat begonya ile aramız
bozuldu. Beni bozgunculuk yapmakla suçlayarak sardunyalardan yapraklarını benim
üzerime uzatmalarını ve beni bir müddet güneşsizliğe mahkum etmelerini istedi.
Barış çiçeğinden ise çuha çiçekleri ile konuşmasını ve bu tür eylemlerin huzuru
ve düzeni bozacağından bir daha bana uymamaları konusunda onları ikna etmesini
istedi. Doğrusu çok bozulmuştum. Bu begonya da kendini ne zannediyordu böyle?
Bu güneş meselesinin bütün çiçeklerin zayıf noktası olduğunu biliyordum. Begonyanın bilmediği ise benim güneşsiz ortamlarda da rahatlıkla büyüyebildiğim gerçeğiydi. Organik yapım buna uygundu çünkü ben aslen bir saksı çiçeği değil tropik özellikli bir bahçe bitkisiydim. Günden güne yapraklarımı kalınlaştırmaya ve dallarımı kuvvetlendirmeye başladım. Herkes tarafından sevilen begonyayı alt etmek istiyorsam yavaş ve emin adımlarla ilerlemeliydim. İlk iş, çuha çiçeklerini yeniden yanıma çekmek ve begonyaya karşı tavır almalarını sağlamak için onlarla bir konuşma fırsatı ayarladım.
“ Bakın arkadaşlar
biliyorsunuz benim menekşelere karşı hiçbir art niyetim yok. Ancak onların
yaprakları leke olmasın diye sizin ve benim güneşten az faydalanmamızı, halen
daha haksız buluyorum. Bakın güneşi yeterince alamadığınız için alt
yapraklarınız güçsüz kalıyor ve sararıyor eh sararmış yapraklı çiçek istemediğinden Aslı Hanım’da
haklı olarak onları kopartıyor. Geçen gün benimde sararmış yapraklarımı kopardı
nasıl canım acıdı anlatamam eminim sizinde acıyordur. Begonyanın bile alt
yaprakları aynı nedenle sarardı yakında onunkiler de Aslı Hanım
tarafından koparılır. Yazık değimli bize canım bizim de yaşama hakkımız var.
Menekşeler yaprakları lekeli yaşayabilirler ama biz güneşsiz yaşayamayız” diye
uzun bir nutuk çektim.
Nutuğumu çuha çiçekleri ile birlikte arap saçı ve
fesleğende dinledi. Hepsi bana hak verdiler. Uzaktan kauçuğun beni destekleyen
işaretini görünce iyice ümitlendim ve ertesi gün Aslı Hanım’ın sulama işlemini
bekledim. Hepimiz sulandıktan sonra yüksek sesle,
“ Yeni bir oylama
istiyorum ben de başkanlığa adayım “ dedim.
Atatürk Çiçeği ve Barış çiçeği çok
şaşırdılar. Begonya;
“ Hiç şaşırmadım böyle bir şeyi uzun zamandır bekliyordum
ben kendime güveniyorum hemen oylama yapalım” dedi.
Sardunyalar bu fikri alkışlarla
karşıladılar, menekşeler begonyaya desteklerini bildirerek kabul ettiler.
Ertesi günü sulamadan sonra yeni bir oylama yapmaya karar verdik. Oylama benim
ve begonyanın arasında olacaktı tabi. Gece, usulca bir dalımı uzatarak
menekşelere ulaştım. Onlara eğer beni seçerlerse konforlarından hiçbir şey
değişmeyeceği gibi yan pencereden gelen öğle güneşinin onlara zarar verdiğinin farkında olduğumu ve bunu önlemek için kauçuğun yapraklarının o pencereyi kapatmasını sağlayacağımı söyledim.
Bu teklifim menekşelerin hoşuna gitti galiba ama emin değilim. Gecenin ilerleyen saatlerinde Atatürk çiçeği
ve barış çiçeğine uzanarak;
Ertesi sabah sulama saatini heyecan içinde bekledim, nihayet Aslı hanım elinde pembe sulama kovası ile belirdiğinde bütün çiçeklerim stresten neredeyse döküleceklerdi. Oylama sakin başladı herkes kimi seçmek istediğini söyledi. Kauçuk, çuha çiçekleri, arap saçı ve fesleğen oylarını benden yana kullandılar. Atatürk çiçeği ve onun etkisindeki barış çiçeği ve tabi ki bütün sardunyalar oylarını begonyadan yana kullandılar durum eşit gibiydi eşitliği menekşeler bozacaktı. Begonya kendinden yana oy vereceklerinden emin, menekşelere dönüp;
“ Sizin oyunuz kime?” diye sordu.
Menekşeler kendi aralarında kıkırdaştılar sonra hep bir ağızdan,
“ Biz oyumuzu Kalanchio’ya veriyoruz” dediler.
İşte o anda begonyanın halini görmeliydiniz.
Zavallının bütün yaprakları düştü çiçekleri soldu. Bense zaferimin heyecanıyla
herkesin güneşten eşit yararlanacağı üzerine hak ve hukuk içeren harika bir
konuşma yaptım.
Doğrusu başkanlığın bu kadar zor ancak bu
kadar kazançlı olacağını tahmin etmemiştim. Her çiçeğin farklı isteği vardı
bunları yerine getirmek zaman zaman çok zor olabiliyordu ancak başkanlık beni
bazı imtiyazlarada kavuşturdu. Örneğin başkan olur olmaz çuha çiçeklerini
yardımcım ve koruyucum ilan ettim. Ben
başkan olarak kuvvetli olmalıydım ki hepsinin isteklerini karşılayabileyim. Bir takım kurallar koydum. Kurallar olmaz sa bir topluluk nasıl idare edilir değil mi?
Birinci kural, güneş hepimizin hakkıydı ve kimse kimsenin güneşini kapatmayacaktı. İkinci kural bütün çiçekler başkanın söylediklerini itiraz etmeden yerine getireceklerdi, üçüncü kural ise bundan böyle sulama sırasında her çiçek yapraklarına düşen sudan bir ya da bir
kaç yaprağını bana aktaracaktı.
Sardunyalar buna önce karşı çıksalar da sonra
alıştılar. Kauçuk, menekşeler için yan pencereyi kapladı ama bu Barış çiçeğine
iyi gelmedi kauçuğun pencerenin kendisine bakan kısmını açması için Aslı
Hanımın toprağına koyduğu vitaminin bir kısmını bana ve kauçuğa vermeyi kabul
etti. Zamanla yapılacak bütün düzenlemeler için çiçekler bana bir şey vermeyi
kabullendiler bunun sonucunda gün geçtikçe geliştim. Aslen bahçe çiçeği olmamın
bana verdiği pervasızlıkla yayıldıkça yayıldım. Dallarım önce çuha çiçeklerinin
üzerini kapladı. Kendi koyduğum güneşten herkesin eşit yayarlanacağı kuralını çoktan unutmuştum. Bütün uyarılarına karşı onları dinlemedim sonunda çuhalardan
biri tamamen kurudu diğerini ise Aslı Hanım yerini değiştirerek kurtardı.
Menekşelerin yaprakları benim yapraklarımdan damlayan sular nedeniyle beyaz
beyaz lekelendiler çiçekleri küçüldü renkleri soldu. En son Barış çiçeği bütün
vitaminlerini bana verdiğinden beyaz çiçeğini düşürüp yeşil ince bir dal haline
geldi. Sonunda Begonya dayanamadı ve bütün bu olanlara itiraz etmeye başladı.
Yeniden oylama istiyor benim bir zorba
olduğumu ve bütün çiçek kolonisinin mahvına sebep olacağımı söylüyordu. Menekşeler
ve sardunyalar ondan yana tavır alınca iktidarımın tehlikede olduğunu düşünerek
dallarımı begonyanın güneşini engelleyecek şekilde uzattım. Sulama saatinde
begonyaya dökülen bütün suyun benim yapraklarıma çarparak yerlere dökülmesini sağladım. Aslı
hanım fark etmedi ama begonya susuz da kalmıştı. O kadar büyümüştüm ki istersem
Atatürk çiçeğinin hatta kauçuğun bile güneşini önleyebilirim zannediyordum.
Nitekim begonya birkaç gün içinde soldu. Bu bütün çiçeklere korku verdi. Hepsi
sonlarının begonya gibi olmasından çekindiler. Saksımın içinde mutlulukla
gerindim. İktidar mutlak olarak benimdi. Burada benim sözüm geçerdi. Bu
rehavetle yayıldıkça yayılırken bir sabah Aslı Hanım yanında bir beyle geldi.
“ Görüyor musun Ahmet’
ciğim Kalanchio ne kadar büyüdü. Vallahi ne yapacağımı bilemiyorum. Tamam,
“ Hayır, yapmayın ne
olur bana dokunmayın” diye bağırdım ama nafile insanlar benim sesimi duyamazlar
ki. Ahmet Bey beni hoyratça arabasının
arkasına attı götürüp bomboş bir bahçede kuru bir toprağa dikti. Şimdi ne
iktidarım var artık ne de bir arkadaşım. Bana duyulan güveni kendi
ihtiraslarıma kurban etmiştim. Hatamı anladım ama cezam çok ağır oldu bu çorak,
deniz kumu dolu toprakta koca gövdemi yaşatmak için yağmur yağsın diye dua
ediyorum şimdi.
Esra
Gürel Şen – Mayıs 2018
Çok değişik ve ilginç bir öykü, çok güzel anlatılmış, ve günümüz durumunu çok ince ve ironik ir biçimde dilegetirmiş bir öykü olmuş, kalemine sağlık
YanıtlaSil