YOL

      Merhaba, bugün size İstanbul'dan yazıyorum. Gerçekten bu devirde insan kuş gibi, bir kaç gün önce Eskişehir'de teyzemi ziyaret ederken kandil günü Ankara'da Miraç'la ilgili çocukluk anılarımı hatırlıyordum bugün İstanbul'da kızlarımın yanındayım. İnsanın çocukları ile birlikte olması doyumsuz bir şey.

      Benim iki kızım var. İsimleri Aliye Nur ve Zeynep. İkisi de okullarını bitirdiler ve İstanbul'da çalışmayı tercih ettiklerinden şimdi burada yaşıyorlar. Evleri Aydos ormanının eteklerinde büyük bir sitede. Yaşadıkları semtin karşısında bütün kalabalığı ile Sultanbeyli. Arada bir yol var. Bütün belediye otobüslerinin ve dolmuşların geçtiği geniş işlek bir yol.



      Yolun bir tarafı etrafları duvarlarla çevrili  kapılarında güvenlik içeriye olur olmaz kimsenin sokulmadığı, havuzundan, spor tesislerine kadar her ihtiyacın site içinde karşılandığı  lüks evlerle  dolu karşı tarafı ise iki katlı üç katlı apartmanları ile küçük bir Anadolu şehrini andıran Sultanbeyli semti. Yolun iki tarafı arasında ki farklılık insana iki farklı dünya izlenimini yaratıyor. Belki de gerçekten öyle. Fakat sonuç olarak, yolun her iki tarafında da çalışmak ve daha iyi yaşamak için çırpınan hayatlar var. Zamanın bir getirisi olarak toplumda ki bu ayrışma insanı üzüyor haliyle.
         Eskiden biz zengini fakiri, mühendisi işçisi, doktoru hastası hepimiz aynı mahallelerde oturur aynı okullara gider aynı sokaklarda oynardık. Şimdi ki gibi çeşit çeşit özel okullar, özel hastaneler öyle dev gibi marketler ya da AVM' ler yoktu. İlkokula bütün komşu çocuklarıyla beraber evimize en yakın okulda başlar semtimizin lisesinde okur Üniversiteyi kazanırsak bütün mahallenin gururu olarak ya başka şehirlere yada şehrimizde kazandığımız okula sevinçle giderdik. Hastalanınca gideceğimiz yer belliydi ya mahallemizde ki doktor amca bakacaktı bize ya da yine onun gönderdiği devlet hastanesinde ki doktorlar. Market sokağımızda ki bakkal, AVM az ilerideki caddede sıralamış dükkanlardı. En kapsamlı alışveriş merkezi Sümerbank en şık kafe okulun köşesindeki pastaneydi.  Bu iyiydi çünkü böylece herkes birbirini tanır, birlikte yaşamayı öğrenir zorluklarla ya da hayatın getirdikleriyle birlikte mücadele ederdi. Oysa şimdi karşı karşı sokaklarda, birbirinden farklı hayatlarda, birbirimizden korkarak yaşıyoruz. Bu gettolaşma beni çok üzüyor. Bizim toplum yapımıza, geleneklerimize ve insanlığa bakışımıza aykırı gibi geliyor. Sanki buna izin vererek her şekilde yeniden ve yeniden defalarca bölünüyor ve ayrışıyoruz. Ancak yapacak bir şey yok, ne yazık ki herkes kendine benzeyenle yaşamak istiyor artık. Değişikliklere tolerans ve tahammül kalmadı. Üzülsek de, istemesek de özellikle büyük şehirlerde kimimiz kendini güvenlikli sitelere, yüksek kulelere hapsedip onun yaşadığı gibi bir hayatı istemeyen yada ulaşamayanlardan çekinerek  ve aynı apartmanda karşı dairelerde oturanları bile tanımadan devam edecek yoluna kimimiz o sitelerde ve kulelerdeki hayatın özentisinde kendi çabasını sürdürüp kendisi gibi olmayanlara diş bileyerek yaşayacak.


      Hangisi diye soracak olursanız dostlar ben eskiyi tercih ediyorum. Bir caddenin ayırdığı karşı karşıya hayatlarda yaşamayı değil aynı sokağın içinde yan yana bir ekmeği bölüştüğümüz komşuluk ve dostluk içindeki hayatları istiyorum. Bunu yeniden sağlayabiliriz aslında, işe karşı komşumuzun kapısını çalarak ona evimizde hazırladığımız bir şeyi ikram ederek başlayabiliriz. Kim bilir belki bize ihtiyacı vardır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar