Merhaba, bugün eski bir öykü ile karşınızdayım. Soma faciasının yıldönümü olması sebebiyle bu öykümü tüm maden  ve iş kazalarında hayatlarını kaybeden kardeşlerim için yayınlıyorum. Onları unutmadık. Ruhları şad olsun.

KÖMÜR


      “ Maden kazası. Özel bir şirkete ait çok büyük bir maden ocağında trafo patlaması nedeniyle kaza olmuştur. İlk belirlemelere göre ……….
        Karanlık ve duman her yeri sardığında kazmasını kömüre son kez salladı Hüseyin . Ne olduğunu bile anlayamadan diğer arkadaşları ile birlikte daracık koridorda koşmaya başladı. Gaz  doluyordu ciğerlerine , eğitimde  göstermişlerdi  biliyordu, yavaş nefes almalıydı. Ama koşuyordu işte, nasıl yavaş nefes alacak. Boğazı yanıyor, burnu yanıyor,öksürük geliyor öksüremiyordu. Baretinin üstündeki lamba aydınlatmaya yetmiyordu önünü. Koştu, koştular nereye gittiklerini bilmeden. Düşenler olmaya başladı. Yanında, önünde, arkasında.  Kimdi düşen göremiyordu. Duramıyordu. Koşuyordu. Sadece koşuyordu. Yoruldu sonunda. Nefesi sıklaştı, boğazı temmuz ramazanlarında oruçluyken bile bu kadar kurumamıştı. Başı dönmeye başladığında zehirlendiğini fark etti. Duvara yaslandı. Derin bir nefes almaya ihtiyaç duyuyordu. Alamadı. Yoktu, nefes alacak hava yoktu. Yanına biri daha yaslandı. Tutunup duvara bir an baktılar birbirlerine  “Kamil Abi”  dedi içinden, çünkü sesi çıkmıyordu.  “Hüseyin “ dedi Kamil içinden onunda sesi çıkmıyordu. Bu son bakış oldu birbirlerine. Düştü Kamil kalkmadı bir daha kalkamadı. Eğilip ne olduğuna bile bakamadı  Hüseyin .  Yaslandı duvara. Can simidine sarılır gibi sarıldı sırtı kömür duvarına. Kömürde ona sarıldı sanki. Aklına kızı geldi, henüz beş yaşındaki kızı. Sonra karısını düşündü karnındaki ikiz bebeklerini. Ağlamak geldi içinden ağlayamadı. Gözyaşları kurumuştu. Sarıldı sırtı duvara, can simidine sarılır gibi. Duvar da ona sarıldı bırakmak istemez gibi. Nefes almak istiyordu. Küçük bir nefes, şöyle bir “oh” dese geçecek her şey. Düşüncelere dalıp avutmaya çalıştı kendini.
        “Az kalmıştı” diye düşündü. Kredi bitince ocaktan ayrılıp gidecekti buralardan. Ama bitmiyordu ki bir türlü. Anası hastalanmıştı geçen sene. Karısı hamile kalmıştı yeniden. Hem de ikizdi bu sefer gelen. O da mecburen kredi çekti. Doktor parası lazımdı anasına. Evin kirası için, küçük kızı okula başlayacak onun masrafları için, yeni bebekleri doğacak onlar için para lazım. Televizyon bozuldu geçen ay, maaşın yarısı gitti. Nefes almalı diye düşündü. Yavaş nefes almalı. Başı dönüyor, gözleri kararıyordu.  Açtı gözlerini açabildiği kadar. Sırtı  yeniden sarıldı kömür duvarına, boğazı yanıyordu, burnu, gözleri  yanıyordu.
        “Allah’ım” dedi içinden dua etmek istiyor ama dili dönmüyordu. Et parçası gibi olmuştu ağzının içinde dil söz dinlemiyordu. O kadar kurumuştu ki boğazı sanki ocaktaki bütün kömür onun ağzındaydı. Ninesi geldi birden  aklına “ dua edemezsem Allah derim” derdi. O da “ALLAH ” dedi . Dili söyleyemiyordu ama beyni tekrarlıyordu. Garip bir uyuşukluk sardı bedenini. “ ALLAH, ALLAH” Ayakta durmak gitgide zorlaşıyordu. “ALLAH, ALLAH” sırtıyla yeniden tutunmaya çalıştı kömüre.” ALLAH, ALLAH”.  “Ekmek kapısı kara elmas. Bırakma beni” dedi içinden. “Ömrümü verdim sana  kömür bırakma beni”
        Kaydı ayakları, büküldü dizleri, sırtı can havliyle yaslandı yeniden kömüre. Nefes almak istiyordu. ”Nefes, bir küçük nefes, anam, ne zormuş ölmek”. Sarıldı sırtı yapıştı kömüre, kömürde ona. “ALLAH,ALLAH”


        “ Acımız çok büyük. Sorumlular tespit edilecek ama bu tip kazalar bu işin doğasında var. Burası maden ocağı, olacak bunlar normal. Bütün dünyada oluyor zaten böyle şeyler. Allah ölenlere rahmet eylesin. Yakınlarına sabır versin. Gereken neyse yapılacak.” diyordu  takım elbiseli, kravatlı gözlerinde acıdan çok öfke olan yetkili biri.
        Yüzlerce işçi hayatını kaybetti. Trafo yangını denildi, grizu denildi. Denildi, denildi.  Yas ilan edildi. Düğünler iptal edildi ama reklamlar iptal edilmedi. Bayraklar yarıya indirildi ama televizyonda diziler yarıya indirilmedi.  Yetkililer konuştu, yetkisizler konuştu ama Hüseyin’in sesi bir daha hiç duyulmadı.
        Çıkamadı o madenden Hüseyin, O’na ulaşılamadı. Karbonmonoksitin en yoğun olduğu yerdeydi. Bırakmadı kömür onu kendine kattı.
Bekledi Fatma karnında ikizleri kucağında beş yaşında kızı yanında Hüseyin’in kanserli annesi. Beklediler, beklediler.
        “Madenci ailelerine gereken yardımlar yapılacak” dedi gözleri merhametten çok öfkeyle bakan yetkili biri.
        “ Ben yardımı ne yapayım ”diye haykırdı Hüseyin’in kanserli annesi. “ Oğlumu verin bana. Kaç para eder Hüseyin. Hangi para getirir bana Hüseyin’imi”.
        Duymadılar onu. Yas bitti. Reklamlar bitmedi. Diziler televizyonda hiç soluk almadan, biri bitmeden bir yenisi başlayarak devam etti. Hüseyin kömür, kömür seçim propagandalarında malzeme oldu. Bitti, gitti.

                                                                                                  ESRA  GÜREL ŞEN –  Mayıs 2014



Yorumlar

  1. Hatırladıkça ben de nefes almakta zorlanıyorum. Allah hepsine rahmet eylesin bir daha böyle acılar göstermesin.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar